19 Şubat 2014 Çarşamba

Rüzgarlar:Kazanç ve Kayıp


Yaşamımızda çeşitli yönlerden esen rüzgarlara bakıyorduk. Hoşlanma/haz rüzgarını ve hoşlanmama/acı rüzgarını biraz tanımıştık.

Bugün kayıp ve kazanç rüzgarlarına bakalım. Bu rüzgarların estiği pek çok alan var. Mesela para kazanmak, daha çok kazanmak, daha da çok kazanmak.

Geçenlerde Çetin Altan’ın paraya ilişkin çok hoşuma giden bir yazısını okudum (Milliyet, 4 Ekim 2008). Çetin Altan parayı "dondurulmuş enerji" olarak tanımlıyor. Fırından ekmek aldığımızda bu dondurulmuş enerjiyi hareketlendirmiş oluyoruz. “Ve insanların zaafı, daha az enerji harcayarak, daha çok “dondurulmuş enerji, yani para” sahibi olma üstüne odaklanmıştı. O zaman da tüm ülkelerde yaşayanların “enerji değiş tokuşu” terazisinde aşırı bir dengesizlik oluşuyordu ve ekonomik krizler patlıyordu.” diyor.

Dondurulmuş enerjiye olan tutkumuz yaşamımızın anlamına ne kadar katkıda bulunuyor acaba?

Bu konuya ilişkin okurken, Christopher Titmuss’un hepimizin de katılacağı bir saptamasına rastladım, diyor ki: “İç ve dış koşullanmalar sebebiyle sahip olma takıntısına saplanmış durumdayız çoğumuz. Her şeyin daha fazlasını istiyoruz. Elimizde olanı takdir etmeyi, buna şükretmeyi, kanaatkar olmayı unutuyoruz ara ara. Arzular yaşamımızı yönetiyor gibi. Tüm reklamlar 'ruhsal sağlık uyarısı' taşımalı aslında: “Arzu ruh sağlığınızı bozar.” Ne güzel öneri…

Eşyalara, giysilere takıyoruz kafamızı, sürekli yeni modellerle değiştirmek için uğraşıyoruz. Bunu yapabilmek için, bazılarımız pek de sevmediği işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bazen değer mi diye düşünüyorum…
Güç kazanmaya çalışıyoruz, kontrolümüzü artırmaya çalışıyoruz. Kazandıkça, sanki daha çok susamış hissediyoruz, susuzluğumuz bir türlü giderilemiyor. Yaşamımızı edinmek, sahip olmak üzerine kuruyoruz. Kaybettiğimizde de çok üzülüyoruz. Ancak yaşam bir akış, bir şeyler etki alanımıza giriyor, sonra çıkıyor... Dondurmaya çalışmak, tutunmaya, tutmaya gayret etmek müthiş enerjiye mal oluyor ve kimi zaman da mümkün olamıyor…

Christopher Titmuss, “Arzu çemberinden çıkabildiğimizde, açık, net ve bilgece eylemler ortaya çıkabiliyor.” diyor.

Bu çemberden çıkabilmek için de, “arzu” enerjisine yakından bakmakta fayda var. Kimliğimizin önemli bir kısmını oluşturan bu enerjiyi, yalnızca “arzu” enerjisi olarak algılayabilsek, yani onunla özdeşleşmesek, kendimiz sanmasak, kimbilir ne kadar özgürleşiriz…
Christopher Titmuss bazı önerilerde bulunmuş. Eminim çoğumuzun yaptığı gibi: "Alışverişte “Buna ihtiyacım var mı?” diye sorun", diyor. “Kanaatkarlık disiplini edinin. Daha talihsiz olanların bahasına olan bencilce tüketimden elinizi çekin.”

Şu sıralar dünyada yaşanan kriz ve getireceği söylenen durgun piyasalar belki iyice yoldan çıkmış olan açgözlülük enerjisini dengelemekte yardımcı olacak- eğer böyle bir ders alabilirsek...

Bazen bolluk bilinci, darlık bilinci konuşmaları içinde buluyorum kendimi bu konular açıldığında. Lüks (gerçek ihtiyacımız olmayan) şeyler aldığımızda bolluk bilincimizi ifade ettiğimizi düşünenler var. Buna ihtiyacım var mı diye sorduğumuzda, sanki başka insanlara yetecek kadar olmadığına, evrende bolluk olmadığına ilişkin bir inancı destekliyoruz diye düşünenler var. Buna katılamıyorum; açgözlülük, sahip olma enerjilerinden arındığımızda, gerçek bolluğu yaşadığımıza inanıyorum.

Christopher’ın güzel bir sorusu var: “Elinizdekilerin sahibi misiniz, yoksa onlar mı sizin sahibiniz?” Şimdi nerede duyduğumu hatırlayamıyorum, bir kadın gelini için: "eşyanın aptalı oldu." demişti.

Peki gerçek kazanç ne acaba?

Christopher bir konuşmasında Buda’nın anlayışını aktarmış:
“Buda için kazanç, bilgeliği bulmaktır, sevgiyi yaşamaktır.

Seçtiğimiz harekette bilgelik olup olmadığını görmek için, kendimize sorabiliriz:
Bu harekette bilgelik var mı?

Bu hareket dünyada daha çok sevgi ve şefkat oluşturacak mı?

Bu hareket birbirimizle karşılıklı bağlantımıza katkıda bulunacak mı?
Sevgi, bilgelik, farkındalık, özgürlük işte asıl yaşamda önemli olanlar bunlardır…”

Bizim kültürümüzde de, asıl zenginlik gönül kazanmaktır, derler. Birbirimizle derin, sevgi dolu yürek bağlantılarından daha doyurucu, birbirimizin yaşamlarına katkıda bulunmakdan daha sevinç veren ne var acaba?

Hale Meriç Karabekir
14 Ekim 2008


Etiketler: , , , , ,

17 Ocak 2014 Cuma

Nazım Hikmet ve Ara Güler üzerine...


Bu dünyaya bir Nazım Hikmet, bir de Ara Güler'in gelmiş ve benim onları bilmiş, sevmiş olmam hadi artık bloğa bir yazı ekleyeyim dedirtti.

Ne güzel insanlar geldi, geçti. Dileğim Ara Güler'in sağlıklı, mutlu, huzurlu, üretken, verimli ömrünün biraz daha uzaması. Bencilce biliyorum ama daha dursun istiyorum.

Nazım'ın ölümü çok erkendir benim için. Birçok insan için de öyledir eminim. Nasıl erken olduğunu düşünmez ki bir insan. Aşağıdaki dizeler yazdığı sayısız şiirlerinden bence en güzel olanlarından biri. Dönem dönem en sevdiklerim ruh halime göre değişir o ayrı. Bir insanın kendini bu kadar güzel, basit anlatması mümkün mü? Nazım yapmış işte.

Nazım boş kalındığında değil, ona özel vakit ayrılarak okunmalı. Başka türlü anlaşılamaz. Her duruma uyan şiirleri vardır. Aşk, sevgi, ümit, boşluk, korku, sıkıntı, yokluk, sevinç, karamsarlık... İnsana dair ne kadar his, düşünce, eylem varsa iyisi, kötüsü, hiç şüphe duymadan direkt yazmıştır. Bu kadar insanın onu çok seviyor olmasının en açık sebebi de budur bence. Ayrıca bir insan yaşama karşı hayretini, evrendeki diğer canlılara nezaketini ve kendine özsaygısını kaybetmemelidir. Nazım bunun en güzel örneğidir.

Nazim Nazim

Ben bir insan, ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...
Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum, 
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler.

Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, 

hem zindandan dönen insan ruhundan, 
hem kitlelerin daha güzel günler için savaşından, 
hem bir tek insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak istiyorum, 
hem ölüm korkusundan, 
hem ölümden korkmamaktan bahseden şiirler yazmak istiyorum.

Nâzım Hikmet





Ara Güler ile ilgili bugün bildiğim bir yazıyı okudum. Ne kadar güzel anlatmış. Ömrüne bereket.

"Ne adamlar var!"

Bana soruyorlar; "Sen ne marka makineyle fotoğraf  çekersin? diye. Fotoğraf makineyle mi çekilir? Şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum? Roman daktiloyla mı yazılır? Arkadaş (gözleriyle kalbini göstererek), fotoğraf burayla, burayla çekilir. Ben Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim! Şunlara bak. Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yollara düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam...  Çadır mı gördüler. Dur! İki şipşak, tamam... Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım... Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim.

Ara Güler

Etiketler: , , ,

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Sevgi Soysal...

  Ne Güzel Suçluyuz Biz Hepimiz

...ben , kadının biriysem sevilmeliyim , sen bilmezsin güzel miyim , bu en büyük güzelliğim senin bilmezliğin ,  duymazlığın...

Etiketler: , ,

5 Mart 2013 Salı

Sunay Akın...

Etiketler: ,

1 Ekim 2012 Pazartesi

Acıyor...


ACIYOR...

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
onlar da orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
ötede beride yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
Bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
Kış geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim falan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar...

Turgut Uyar

Etiketler: , ,

25 Eylül 2012 Salı

Neşet Ertaş - Zahidem...

Neşet Ertaş'ı ilk annemden öğrendim. Zahidem'i her dinlediğimizde babamı yad ederiz sessizce. Şimdi o da gitti. Nur içinde yat. Babama da selam söyle.

Etiketler: , ,

16 Eylül 2012 Pazar

Türkiye'nin Canı...

Anadolu Sincabı, Karakulak, Akkuyruklu Kartal, Boz Ayı, Peçeli Baykuş, Ulu Geyik ve daha niceleri. 134 türün nesli tehlike altında. Sadece CAN yazıp, 8486'ya mesaj atıp, 5 TL'lık bağışla bu yokoluşa dur diyerek, korunmalarına destek verin.

Etiketler: , , , , , ,

6 Eylül 2012 Perşembe

Pervane-Zuhal Olcay

...

Sana gönlümü verdim ey nazlı güzel
Seni almazsam gözlerim açık gider
Bana ellerini ver, hayat seni sevince güzel
Yoluna adadım ömrümü ben gel kaçma güzel

...


Etiketler: , , ,

10 Nisan 2012 Salı

Sevme-Sevda üzerine...

Sen bilmezsin sevgili Nazım benim kalbimde sevdiklerimin ayrı ayrı odaları vardır.

Sen kendi odanda baş köşede duruyorsun bunlardan habersiz.

Umarım sıkılmıyorsundur ziyaretlerimden.

Çünkü sevmek kelimesini sık kullanıyorum ve her ağzımdan çıktığında da seni anıyorum.


ŞAİR

Şairim
şimşek şekillerini şiirlerimin
caddelerde ıslık çalarak
kazırım
duvarlara...

100 metreden
çiftleşen iki sineği seçebilen iki gözüm,
elbette gördü
iki ayaklıların
ikiye ayrıldığını...

Sen
benim
hangisinden olduğumu anlamak istiyorsan
cebime sok
kafanı:

orda
aydınlığı okuyan kara ekmek
sana doğruyu söyler...

Şairim
şiirden anlarım,
en sevdiğim gazel
Anti Düringidir Engelsin...

Şairim
bir yıl yağan yağmur kadar şiir yazdım...

Fakat asıl
şaheserime
başlamak için
Hafızı Kapital olmayı bekliyorum.

Futbolda eski kurdum.
Fenerbahçenin forvetleri
mahallede kaydırak oynıyan birer piç kurusuyken
ben
en ağır hafbekleri yere vururdum.
Futbolda eski kurdum.
Santırdan alınca pası
çakarım
Hoooooooooooooooooooooop!
5 numro top
açık ağzından girer golkipin karnına.
Bana mahsustur bu vuruş
futbol potinlerim
kurşunkalemimden öğrendi bu zanaatı!
O kurşunkalemim ki
9 deliğinizden vücudunuza her tıktığı mısra
işkembenizde taş.

Şairiz be,
şairiz dedik ya be arkadaş...

Nazım Hikmet
835 satır
Şiirler 1
YKY

Etiketler: , ,

24 Ocak 2012 Salı

19 yıl olmuş...



19 yıl olmuş. Sabah düşündüm de ben lisedeydim o yıl. Zaman sanki su gibi aktı geçti.

Fakat yakınları hele hele çocukları Özgür ve Özge neler hissetmiştir kimbilir? Her gün eksikliğini hissetmek, yanında olmasını istemek, babasının başarılarını emin bir şekilde beklemek, aynı şekilde kendilerinin yaşadıklarına babalarının tanık olmasını istemişlerdir.

Eşi; elmanın diğer yarısı, hayat arkadaşı ne yapıyordur onsuz geçen günlerde? Bunu düşünmek bile istemiyor insan. Tanımadık bir duygu ve insan hiç tanışmak istemiyor.

En çok değerli olduğunu düşündüğüm, sevdiğim insanların zamansız gidişlerine üzülürüm hep. Uğur Mumcu benim için çok değerli, çok sevdiğim, güzel bir insandır. Daha çok yazacak, daha çok üretecek, daha çok temiz bir yaşam bırakacaktı bizlere. Tabii ki her ölüm erken ve zamansızdır bizler için. Ama bazıları ne kadar yaşlansa da zamansız gelir. Seni tanımış, bilmiş, okumuş ve sevmiş biri olmak yetecek kalan günlerde bana.

Zamanın nasıl geçtiğini Nazım ne güzel anlaşmıştır. İnsan düşünmeden edemiyor.

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: 'Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...'
Bana sorarsanız: 'On senesi ömrümün...'
Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: 'Bütün bi hayat...'
Bana sorarsanız: 'Adam sende bi hafta...'
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştügümden beri yedi buçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit, sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları, rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanlari hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayın için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız

Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
'Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır'

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf'ı güzaf...

Etiketler: , , , ,

23 Haziran 2011 Perşembe

Varlığın mutluluk sebebi...



Gerçekten öyleymiş.

Varlığın mutluluk sebebiymiş ve hep öyle olacak.


Bu ağaç İzmir-Selçuk-Şirince'den. Meryem Ana Kilise'sinin bahçesinden.

Etiketler: , , , ,

20 Haziran 2011 Pazartesi

Kapı ağzında...


Kahvede, kapı ağzındaki masalardan birine oturmuş, kapı her açıldığında içeri dolan soğuktan sanki gelen kişi sorumluymuşçasına, her yeni girenin yüzüne kötü kötü bakıp burnundan soluyordu.

İnsanın kendine kızgın olduğu zamanlarda, kendi dışında bir düşman yaratmak, öfkesini ona boşaltmak ihtiyacı duyduğunu bilen adamlardandı. Ya usulca kapıyı örtüp bir köşeye çekilecek ya da bu oyuna katılıp istediğini verecekti.

Bir an durup hangisini seçmek istediğini tarttı içinde ve onu uyguladı.

Kibrit Çöpleri
Metis Yayınları
Şubat 2011


Her gün ilaç niyetine bir tane okuyorum bitmesin diye.

Hayatımın yarısından fazlası onunla geçti. Tekrar tekrar okudum romanlarını, şiirlerini... Hala da okuyorum ve her seferinde daha farklı algılıyor ve seviyorum.

Henüz tanışmadıysanız tam vaktidir derim. Hadi bir merhaba deyin Murathan Mungan'a!

Merhaba

Etiketler: , , , , ,

17 Aralık 2010 Cuma

2011'i beklerken...


Her yeni yılı beklerken içimde heyecan, endişe, tanıdık duygular, hoşlanma, hoşlanmama, korku, sabırsızlık, moral veren iç konuşmalar v.s. olur.

Bu yıl çok sakin ve sessiz beklediğimi farkettim 2011'i.

Her yıl Hale ile birlikte Hale'nin yeni yıl için belirlediği tema-temalar üzerine konuşur, çalışmalar yaparız.

2011'in tema-temaları ne olacak çok merak ediyorum.

Geçmiş yıllarda gerçekleşmemiş beklentilerin hoş olmayan hislerini arındırıyorum bugünlerde kalbimden, zihnimden.

Sessizim.

Hiç mi beklentim yok? Var tabii ki ama beklentinin dışında bu yıl hayatımda olacakların, gerçekleşeceklerin bazılarını hissediyorum sanki. O nedenle de çok beklentiye girmenin dışında susup, sakin bekliyorum.

Telaşım yok, nasıl ki bu akşam yemek yiyeceğimi biliyorsam olacakların bazıları da öyle biliyorum, bildiğimi düşünüyorum. Bu çok güzel ve insanı rahatlatan bir duyguymuş. Yeni tanışıyorum kendisiyle. Hoşgeldin diyorum bu sakin bilme haline.

Hoşgeldin.

Etiketler: , , , ,

17 Kasım 2010 Çarşamba

Happily Ever After-Bebek...



İlk kez 10 Kasım'da gidip, tanışma imkanı buldum bu şirin yerle.

Bir arkadaşımın yaşgününü kutlamak için bir başka arkadaşımın tavsiyesi ile gittik.

İyi ki gitmişiz. Yemekler, sunum, servis, şarap herşey, herşey harikaydı.

Gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Mutlaka gidin, görün, tadın.

Birlikte yemek yediğin, sohbet ettiğin insanlar güzelleştiriyor halbuki bu yerleri diye düşünmüşümdür her zaman. Hala da aynı fikirdeyim kendimle :)

Eğer aynı dili konuştuğun, yüzüne baktığında aynı anlamı çıkardığın, ne düşünür diye endişelenmeden rahatça konuştuğun, senin yerine de yapılan seçimlerden zevk aldığın, gülmeyi bilen, kadehleri yanaklarından öpüştüren ve iyi dileklerde bulunan sevdiklerin varsa her yer güzeldir.

Bu konuda dünyanın en şanslı insanlarındanım. Tüm arkadaşlarım, dostlarım, yakınlarım muhteşem insanlardır.

Kalbimde birsürü odacık ve her birinde de sevdiklerim vardır. Herbiri özeldir, herkesin yeri ayrıdır hayatımda ve dilerim ki kendileri de mutludur kalbimdeki odacıklarında onlara verdiğim yerden, değerden.

Hal böyle olunca her an bir kutlama yapmak, hep sevdikleriyle beraber olmak istiyor insan.

Bende istiyorum, hep istiyorum.

Etiketler: , , , ,

12 Ekim 2010 Salı

Sev ve sevmeye devam et...

12 EKİM

Sınavlarla ve denemelerle kuşatıldığında ve her şeyin ve herkesin sana karşı olduğunu zannettiğinde gerçekten sevebilir misin? Her şey pürüzsüz bir şekilde akarken sevmek kolaydır. Bunun tersi bir durumla karşılaştığında yüreğini kapamak ve sevgi akışını durdurmak eğiliminde olursun; oysa ki bu, sevgiye çok daha fazla ihtiyaç olduğu bir zamandır.

Sen tüm çevre şartlarına rağmen sevebildiğinde, sende ve senden dışarıya akanın BENİM ilahi sevgim olduğundan emin olabilirsin. Ve işte en sonunda kazanacak olan bu muhteşem sevgidir.

Sevgi asla vazgeçmez; sonunda kazanana dek, bu yoldan ya da başka bir yoldan denemeye devam edecektir.

Sevgi yumuşaktır ve aynı zamanda güçlü ve kalıcıdır. Suyun kayaları aşındırıp yolunu bulduğu gibi, sevgi en katı kalpleri eritip içinde yolunu bulur. O yüzden asla "hayır" ı cevap olarak kabul etme. Sev ve sevmeye devam et ve yolun açılmasını izle.

İçimizdeki Kapıları Açmak / EILEEN CADDY / FINDHORN

Sevgiyle çeviren;
İpek CİHAN Bilgin

Tekrar, tekrar teşekkürler.

Etiketler: , , , , ,

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Eylül Akşamı...



Hiçbir neden yokken,
Ya da biz bilmezken tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur...
Onca neden varken ve tam sırası gelmişken hiçbir şey yapmamış ve susmuşuzdur...

Aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demişizdir
Aynı sabaha uyanırken kimbilir aynı düşü görmüşüzdür
Olamaz mı?
Olabilir.

Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında

Belki benim kağıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir
Belki aynı posta kutusuna, değişik zamanlarda da olsa, birkaç mektup atmışızdır

Ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısında
Aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede belki de birkaç gün arayla

Olamaz mı?
Olabilir.

Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında.

Bostancı dolmuş kuyruğunda, sen başta ben en sonda öylece beklemişizdir...
Sabah 7:30 vapuruna sen koşa koşa yetişirken, ben yürüdüğümden kaçırmışımdır

Aynı anda başka insanlara, seni seviyorum demişizdir....
Mutlak güven duygusuyla, başımızı başka omuzlara dayamışızdır

Olamaz mı?
Olabilir.

Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında

Ne diyeyim yılları birlikte geçireceğimiz, yakınımızda olanı kolaylıkla görmeyi, elele tutuşup, birlikte yürümeyi diliyorum hepimiz için...

Her an keyifle geçsin, iyi ki yanımda dedirtsin...

Etiketler: , , ,

18 Mayıs 2010 Salı

Varlığın mutluluk sebebi...



20.05.2009-Şirince
Fotoğraf-Talaakar

Etiketler: , , ,