Rüzgarlar:Kazanç ve Kayıp
Yaşamımızda çeşitli yönlerden esen rüzgarlara bakıyorduk. Hoşlanma/haz rüzgarını ve hoşlanmama/acı rüzgarını biraz tanımıştık.
Bugün kayıp ve kazanç rüzgarlarına bakalım. Bu rüzgarların estiği pek çok
alan var. Mesela para kazanmak, daha çok kazanmak, daha da çok kazanmak.
Geçenlerde Çetin Altan’ın paraya ilişkin çok hoşuma giden bir yazısını okudum
(Milliyet, 4 Ekim 2008). Çetin Altan parayı "dondurulmuş
enerji" olarak tanımlıyor. Fırından ekmek aldığımızda bu dondurulmuş
enerjiyi hareketlendirmiş oluyoruz. “Ve insanların zaafı, daha az enerji
harcayarak, daha çok “dondurulmuş enerji, yani para” sahibi olma üstüne
odaklanmıştı. O zaman da tüm ülkelerde yaşayanların “enerji değiş tokuşu”
terazisinde aşırı bir dengesizlik oluşuyordu ve ekonomik krizler patlıyordu.”
diyor.
Dondurulmuş enerjiye olan tutkumuz yaşamımızın anlamına ne kadar
katkıda bulunuyor acaba?
Bu konuya ilişkin okurken, Christopher Titmuss’un hepimizin de katılacağı bir
saptamasına rastladım, diyor ki: “İç ve dış koşullanmalar sebebiyle
sahip olma takıntısına saplanmış durumdayız çoğumuz. Her şeyin
daha fazlasını istiyoruz. Elimizde olanı takdir etmeyi, buna şükretmeyi,
kanaatkar olmayı unutuyoruz ara ara. Arzular yaşamımızı yönetiyor gibi. Tüm
reklamlar 'ruhsal sağlık uyarısı' taşımalı aslında: “Arzu ruh
sağlığınızı bozar.” Ne güzel öneri…
Eşyalara, giysilere takıyoruz kafamızı, sürekli yeni modellerle değiştirmek
için uğraşıyoruz. Bunu yapabilmek için, bazılarımız pek de sevmediği işlerde
çalışmak zorunda kalıyor. Bazen değer mi diye düşünüyorum…
Güç kazanmaya çalışıyoruz, kontrolümüzü
artırmaya çalışıyoruz. Kazandıkça, sanki daha çok susamış hissediyoruz,
susuzluğumuz bir türlü giderilemiyor. Yaşamımızı edinmek, sahip olmak üzerine
kuruyoruz. Kaybettiğimizde de çok üzülüyoruz. Ancak yaşam bir akış, bir
şeyler etki alanımıza giriyor, sonra çıkıyor... Dondurmaya çalışmak, tutunmaya,
tutmaya gayret etmek müthiş enerjiye mal oluyor ve kimi zaman da mümkün
olamıyor…
Christopher Titmuss, “Arzu çemberinden çıkabildiğimizde, açık, net ve
bilgece eylemler ortaya çıkabiliyor.” diyor.
Bu çemberden çıkabilmek için de, “arzu” enerjisine yakından bakmakta fayda
var. Kimliğimizin önemli bir kısmını oluşturan bu enerjiyi, yalnızca
“arzu” enerjisi olarak algılayabilsek, yani onunla özdeşleşmesek, kendimiz
sanmasak, kimbilir ne kadar özgürleşiriz…
Christopher Titmuss bazı önerilerde bulunmuş. Eminim çoğumuzun yaptığı gibi:
"Alışverişte “Buna ihtiyacım var mı?” diye sorun", diyor.
“Kanaatkarlık disiplini edinin. Daha talihsiz olanların bahasına olan
bencilce tüketimden elinizi çekin.”
Şu sıralar dünyada yaşanan kriz ve getireceği söylenen durgun piyasalar
belki iyice yoldan çıkmış olan açgözlülük enerjisini dengelemekte yardımcı
olacak- eğer böyle bir ders alabilirsek...
Bazen bolluk bilinci, darlık bilinci konuşmaları içinde buluyorum kendimi bu
konular açıldığında. Lüks (gerçek ihtiyacımız olmayan) şeyler aldığımızda bolluk
bilincimizi ifade ettiğimizi düşünenler var. Buna ihtiyacım var mı diye
sorduğumuzda, sanki başka insanlara yetecek kadar olmadığına, evrende bolluk
olmadığına ilişkin bir inancı destekliyoruz diye düşünenler var. Buna
katılamıyorum; açgözlülük, sahip olma enerjilerinden arındığımızda,
gerçek bolluğu yaşadığımıza inanıyorum.
Christopher’ın güzel bir sorusu var: “Elinizdekilerin sahibi misiniz, yoksa
onlar mı sizin sahibiniz?” Şimdi nerede duyduğumu hatırlayamıyorum, bir kadın
gelini için: "eşyanın aptalı oldu." demişti.
Peki gerçek kazanç ne acaba?
Christopher bir konuşmasında Buda’nın
anlayışını aktarmış:
“Buda için kazanç, bilgeliği bulmaktır, sevgiyi
yaşamaktır.
Seçtiğimiz harekette bilgelik olup olmadığını görmek için, kendimize
sorabiliriz:
Bu harekette bilgelik var mı?
Bu hareket dünyada daha
çok sevgi ve şefkat oluşturacak mı?
Bu hareket birbirimizle karşılıklı
bağlantımıza katkıda bulunacak mı?
Sevgi, bilgelik, farkındalık, özgürlük işte asıl yaşamda önemli
olanlar bunlardır…”
Bizim kültürümüzde de, asıl zenginlik gönül kazanmaktır,
derler. Birbirimizle derin, sevgi dolu yürek bağlantılarından daha
doyurucu, birbirimizin yaşamlarına katkıda bulunmakdan daha sevinç veren ne var
acaba?
Hale Meriç Karabekir
14 Ekim 2008
Etiketler: Bilgelik, Enerji, Hale Meriç Karabekir, Para, Sahip Olmak, Sevgi
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa