24 Ağustos 2010 Salı

İyi bir yıl...





Seyredeli çok oluyor fakat ara ara hep aklıma geliyor. Çünkü filmde anlatılana o kadar benzer bir hayat yaşıyorum ki anımsamamak imkansız.

Benzer derken yanlış anlaşılmasın. İnsanlar birbirine daha saygılı, kimse diğerinin altındaki koltuğu çekmiyor. İlişkiler insani. İş arkadaşı diyoruz ama dışarıda da görüşüyoruz ve birbirlerimizin hayatlarına dokunuyor, haberdar oluyoruz. Çok şükür...

Geçen gün mutfakta öğle arası kahve içerken gelen arkadaşım öyle imrenerek baktı ve uzun zamandır böyle keyifli aralar vermediğini söyledi ki film yine aklıma geldi.

Evet benzer yönler var çünkü ülkeler farklı olsa da finans sektörünün işleyişi sanıyorum çoğu yerde aynı.

Evet mola veremiyoruz, zaruri ihtiyaçları bile elden geldiğince erteliyoruz. Benim için geçerli değil çünkü ben müşteriye işlem yapmıyorum ama etrafım saniye kaçırmamaya gayret eden insanlarla dolu.

Arkadaşım alelacele içeceğini alıp gittikten sonra düşündüm nereye kadar?

Hani birkaç sene bu kadar sıkıntılı bir iş yaparsın bilirsin ki sonra tüm hayatı geçirecek kadar kazanç elde etmişsin ve ömrünü istediğin bir yerde, istediğin insanlarla geçirecek ve bu yorgun, gergin günleri çok uzak anılar olarak istersen hatırlayacaksın.

Bu soruyu onlara sorsam kimsenin sağlıklı bir tahmini olduğunu sanmıyorum.

Filmin sonunda Max Skinner hayatının tercihini bence çok güzel yapıyor. Amcasından kalan üzüm bağlarında, meyveyi sihirli bir içecek olan şaraba dönüştürerek, sevdikleriyle beraber yaşayarak o hengamenin çok dışında kalıyor.

Benim hayalimde buna benziyor. Birkaç farkla tabii ki...

Bende bu işi öyle çok uzun yıllar yapmaya niyetli değilim. En sevdiğim iş olan kek-kurabiye yapmaya adayacağım kendimi. Henüz dükkanın adı ve yeri belli değil ama gözümü kapattığımda canlanan bir mekan var. Sabahtan akşama kadar canım ne isterse onu pişireceğim ve o kadarını müşterilere sunacağım. Diyelim ki havuçlu kek yapmışım sadece bir tane. Bitti mi, bitti. Yarın buyurun diyeceğim. Yani amaç gönlümü eğlendirmek olacak. Sonra kalan vakitte akşama sevdiklerime ikram edeceklerimi pişirmek için işe koyulacağım. Akşam iş çıkışı sevdiğim insanlar gündüz sipariş verdikleri yemekleri yerken bende onlarla keyifli, elimde bir kadeh şarapla koyu sohbetlere dalacağım.

Burada yapmam gereken hayalimi daima canlı tutmak. Bilirim ki ne istesem kolaylıkla olur. Bu da olacak.

Eğer sizinde bir hayaliniz varsa, gerçekleştirmek için aşka gelmeye ihtiyaç duyuyorsanız bu filmi mutlaka izleyin. Hem de bir kez değil!

Filmden kısaca bahsedersek; Max Skinner, Londra borsasında spekülasyonlar yaparak büyük paralar kazanmaktadır. Max için en önemli şey kazanmaktır ve hayatta başka hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Fransa'da yaşayan amcasının öldüğüne dair üzücü bir haber alır. Max bir yandan amcasıyla dolu çocukluk hatıralarını anımsarken bir yandan da şatoda geçecek bir hayatın nasıl olacağı konusunda araştırmalar yapmaktadır. Max bu inanılmaz güzellikteki şatodan yeni bir kazanç sağlamayı düşünürken hiç hesapta olmayan ve daha önce tanımadığı bir akrabası çıkagelir... Kaliforniya'lı bir kız olan Christie Roberts amcasının gayri meşru kızı olduğunu iddia etmektedir... Bir yandan şatonun gizli zenginliklerini ondan uzak tutmaya çalışan Max diğer yandan Provence'in yerlisi olan güzel bir kıza gönlünü kaptırır. Aşk şarap kadar lezzetli ve şarap kadar hızlı kana karışmaktadır...

Etiketler: , , , , , ,