10 Haziran 2014 Salı

Özlem vardı! Gittin, çoğaldı...


Sinan Eler'e...

34 yaş yetişkin olma zamanlarıdır. Yürümeyi, konuşmayı, koşmayı, yüzmeyi, gülmeyi, dost edinmeyi, okullardan mezun olmayı, birkaç yabancı dil öğrenmeyi, iş hayatını, yorulmayı, terlemeyi, paylaşmayı, sevgili ile yarenlik etmeyi, maçta tezahürat yapmayı, araba kullanmayı, kavga etmeyi, zevklerinin oturmuş olmasını, alışkanlıklar edinmeyi, seyahat etmeyi, farklı ülkeler, şehirler görmeyi, kalp kırmayı, kalbinin kırılmasını, sevdiklerine her geçen gün daha fazla değer vermeyi, fazlalıkları hayatından çıkartmayı, para kazanmayı, kendine ait bir yaşam alanı oluşturmayı bilmek, yapmak için yeterlidir.

Daha fazlası için ise; sevgili ile ortak bir hayat kurmayı, çocuk sahibi olmayı, gördüğün yerleri çoğaltmayı, aile ile daha çok vakit geçirmeyi, iş arkadaşları ile kolkola, omuz omuza olmayı, yetiştirme telaşı yaşamayı, ev değiştirmeyi, hobilerinin çoğaldığı, hayatındakiler ile ilgili anılarının arttığı, farklı şeylere sevinmeyi, üzülmeyi, yaşıtların ile konuşacak daha çok konunun olmasını, çocuklarının arkadaş olduğunu görmeyi, terfi almayı, başarılarının daha çok insanlar tarafından bilindiği, azar, azar kayıplarının olmaya başladığı, saçlarına aklar düştüğü, vücudunun gençlikte olduğu gibi olmadığı, daha fazla hareket lazım dediğin, yeşile, çiçeğe, böceğe ilgi duyduğun, evcil hayvan edindiğin zamanları yaşamak için azdır.

Lakin sen hep bende 28 yaşında kalmışsın nedense. Birlikte olacağımız günlerin geleceğine inancım öyle kuvvetliydi ki! Her gece hayırlı şifan için dua ettiklerimdendin.

Bil ki seni çok seviyorum. Benden yana herşey ama herşey helal olsun canım arkadaşım. Zira herkesle beraber derken boğazım düğümlenecek yine.

Bu arada çok sevdiğin takımın Galatasaray bugün basketbol maçını aldı senin şerefine.

Gittin! Özlem çoğaldı, başetmesi bize kaldı.

Etiketler: , , , , , , ,

2 Eylül 2012 Pazar

Sevgili takipçim, arkadaşım Yasemin için...

Bugün düşündüm blogu oldukça ihmal ediyorum. Aslında sürekli zihnimden yazacak bir şeyler geçiyor. Birkaç dakika vakit ayrılıp yazılamaz mı? Tabii ki yazılabilir. Hiç mi aylaklık yapmıyorum? Tabii ki yapıyorum.

Sonra çok sevdiğim arkadaşım Yasemin geldi aklıma. Biliyorum takip ediyor. Arada yorumlar yazıyor. Çok hoşuma gidiyor. Ayıp oluyor diye düşündüm. Giriyor sayfaya hep aynı yazı, hep aynı yazı.

Bugünkü yazımı Yasemin'e ithaf ediyorum. Nasıl olsa görür :)

http://whatsinmyhat.wordpress.com/ takip ettiğim bloglardan. Sahibesi Zeynep Güçlüten. Hoş yazılar yazan, şapkalar tasarlayan, üreten, gören, gezen, bizimle paylaşan sevgili arkadaşımdır kendisi.

27.02.2012 tarihli yazısında Van Gogh Alive sergisinden gördüklerini aktarmış sağolsun.

Orada Van Gogh'un kendisinden alıntı hoş sözlerinden benim beğendiklerimin birkaçını paylaşmak istedim bende.

Daha fazlası için:

http://whatsinmyhat.wordpress.com/2012/02/27/aycicegi-bir-anlamda-benim-sayilir/






Etiketler: , ,

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Hayat, Aşk, Arkadaş, Dost, Hediye...


Kitap sevdiğimi bilen, sevdiğim bir arkadaşım Murathan Mungan-Aşkın Cep Defteri'ni hediye etti sağolsun. Aşağıdaki yazının kedi ile ilgili olan kısmı benim için yeni fakat son birkaç paragraf tanıdık geldi. Sanki Üç Aynalı Kırk Oda'da benzer bir bölüm vardı diye hatırlıyorum. Sağol-varol Pınar. "Aşk hep olsun."


Anneke Hilhorst-1993

Uzun Yol


Fotoğrafta gördüğünüz gibi, biri beyaz, biri kara, iki kedi, birbirlerinin omuzuna kollarını dolamışçasına, kuyruklarını birbirlerine şefkatle sarara, birbirlerine dayanarak bir yola çıkmışlar.

Resimdeki gölgeler, akşamüstünü söylüyor. Yorgun bir günün sonunda evlerine dönüyorlarmış gibi... Yüzlerini görmüyoruz ama, eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli, sınanmış, denenmiş bir dostluk bu. Uzun yolları göze alabilen bi dostluk.

Kedi gibi hareketli, değişken bir hayvanın özel bir anını yakalamak, hele hele fotoğrafını çekmek kolay iş değildir. Benim gibi kedisi olanlar bilir, "Ah yanımda makine olsaydı da, şu halini görüntüleseydim," dediğiniz çok olmuştur. Siz kalkıp makineyi alana kadar o çoktan duruş değiştirir. İyi bir kedi fotoğrafı çekebilmek için pusu kuranların, sonsuz bir sabra ve geniş bir zamana gereksinimleri vardır. Zamanın geniş akışı içinde kedilere özgü tipik bir anı yakalayabilmek için, ellerinde makine, bekleyip dururlar. İşte bu nedenle, yukarıdaki fotoğrafı çeken sanatçı, bu "kareyi" yakaladıktan sonra, kendini mutlu hissetmiş olmalı. Ancak binde bir yakalanan böyle bir anın fotoğrafını çekme fırsatını kendisine sunan Rastlantı Tanrısı'na için için dua etmiş olmalı.

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Akşamüstünün gölgeli bir saatinde, yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşacağımız, omuzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayacağımız bir omuzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında, tanıyabiliyor muyuz onu? Değerini biliyor; biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?

Yoksa, hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp, kendimizi hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?.. Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken, bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir. Her zaman aynı fırsatları sunmaz. Toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün. Bir akşamüstü yanımızda kimsecikler olmaz. Ya da olanlar, olması gerekenler değildir.

Yıldızların bizim için parladığı anları göremeyen gözlerimiz, gün gelir, hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir.

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. Bazılarının gelecekte sandıkları "bir gün..." geçmişte kalmıştır oysa. Hani, şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız, omuzunuzun üstünden şöyle bir baktığınız, sonra da boş verip, nasıl olsa ileride bir gün yeniden karşıma çıkar dediğinizdir.

Oysa tam da o gün, bu zalim şehri terk etmiştir o. Boş yere sokaklarda aranırsınız.

Bkz.Yeniden Kırk Oda, Kırk bir, Kırk iki...
Belki belki belki...

Etiketler: , , ,

16 Nisan 2012 Pazartesi

Victor Ananias-Yaşam Dönüşümdür...


"Bir apartmanın 13. katında da olsak yoğun stresle, yapay iş dünyamızda dahi, hayat arsasında ekecek, paylaştıkça artacak tohumları olan basit çiftçileriz hepimiz."

Victor Ananias
Yaşam Dönüşümdür
Doğan Kitap

Etiketler: , ,

11 Nisan 2012 Çarşamba

Arkadaşlık ağaca benzer...




Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu yeşermez artık.


Nazım Hikmet'in kendi sesinden.
Piraye'nin yazdığı mektuptan.

Etiketler: , , ,

21 Nisan 2011 Perşembe

Sofyalı...


15 Nisan cuma akşamı yakın bir arkadaşımın nice zaman sonra gelen terfisini kutlamak için buluşup gittik Sofyalı'ya.

Yeni sahipleri de yakın bir arkadaşım ile eşi. Onlara da sürpriz yapmak istediğimden yemek için orayı seçtim.


62 çeşit mezeyi dönüşümlü olarak günlere bölerek sunduklarından en sevdiğim mezesi olan otlu peynir o gün yoktu.

Her ne kadar hiç değişiklik yapmadıklarını söyleselerde bana biraz değişmiş gibi geldi.

Fakat sohbet, arkadaşlar, yemek, rakı birleşince güzel bir akşam oldu.

Kesinlikle rezervasyon gerekiyor, fiyatlar makul. Biz arkadaş ikramlarından bolca nasibimizi aldığımız için çok uygun bir hesap ödedik.

Asmalımescit olsun ama neresi olsun derseniz Sofyalı derim...

Etiketler: , , ,

11 Nisan 2011 Pazartesi

Cunda Balıkçısı...


8 Nisan Cuma akşamı işyerinden arkadaşlarımla gittim tekrar Cunda Balıkçısı'na.

Geçen yıl yaşgünümde çocukluk arkadaşım Ebru ile gitmiştik ilk kez çok beğenmiştim. Her şey aynı lezzette fakat ilgi artmış.

Bildiğim kadarı ile tüm malzemeler Cunda'dan geliyor o nedenle nefis. Fiyatlar oldukça makul. Tüm grup memnun kaldı. Bahçe, giriş kat ve girişin üstü olarak bayağı geniş bir alanı var.

Mezeleri girişte seçiyor, masaya yerleşiyor ve ilk dakikadan itibaren keyif almaya başlıyorsunuz.

Ulaşım kolay. Bostancı Deniz Otobüsü iskelesinin karşısında.

Haftasonuna güzel bir başlangıç yapayım derseniz cuma akşamı için biçilmiş kaftan.

Etiketler: , , ,

26 Ocak 2011 Çarşamba

Lor peyniri...

Geçen hafta arkadaşım Sabine konuşmamız üzerine Varan marka Kelle Loru olarak bilinen bir lor peyniri getirdi. Peynir demek haksızlık olur, kaymak.

Lor peynirini isteme sebebim Sakızlı Lorlu Kurabiye denememdi. Fakat kurabiye benden kaynaklı da olabilir tam bir hayal kırıklığı oldu. Ne damla sakızı ne de lor peyniri asla hissedilmiyordu. Ev hanımlarının Aysonu Kurabiyesi dedikleri kurabiye ile aynı taddaydı.

Neyse kurabiye bir daha denenmeyecek ama peynir her zaman yenilecek.

Seven herkese gönül rahatlığı ile tavsiye ederim.

Bilgi için:

http://www.varankonaklama.com/



Peynir; Uygarlığın Simgesiydi Sofraların Vazgeçilmezi Oldu

Tarihi Mezopotamya’ya dayanan, geçmişte masallara, hikayelere ve şiirlere konu olan peynir, bugün dünya mutfağının vazgeçilmezleri arasındadır. Uygarlığın ve asaletin simgesi olan peynir, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin yayladan kışlaya gittiği dönemlerde, geride bıraktığı mallarına göz kulak olan Bilecik tekfuruna teşekkür için gönderdiği değerli hediyelerin başında geliyordu.

Ülkelerin kültür zenginliğinin bir parçası olan peynirin yüzlerce çeşidi olmakla birlikte işleniş biçimi ele alındığında dünyada sadece 18-20 çeşit peynir bulunmaktadır. Peynirde önemli olan ekolojik ürün farklılığı ve yöresel ustalıkların katkılarıyla çeşitlendirilmesidir. Anadolu, görkemli kültürel geçmişi ve bereketiyle pek çok üründe olduğu gibi yöresel peynirde de oldukça zengin bir ülkedir. Türkiye’de hemen hemen her yörede birbirinden farklı lezzetlere sahip peynir üretilmektedir. Tadı başka kokusu başka bin bir çeşit peynir…

Varan Peynirleri
Varan yöresel peynirleri, Balıkesir Savaştepe’nin köylerinden toplanan sütün ekolojik yöntemle üretildiği yüzde yüz doğal peynirlerdir. Varan Peynir’in eşsiz lezzeti tamamen doğal otlarla beslenen hayvanların katkısız sütünün enfes tadı ve kokusunun peynirde buluşmasından gelmektedir. Varan Yiyecek İçecek mola merkezlerinde Varan markası adı altında dil, taze kaşar, eski kaşar, mihaliç, tulum, sepet, füme çerkez, abazha ve örgü olmak üzere 9 çeşit yöresel peynirin seyahat severlerin beğenisine sunulmaktadır.

Etiketler: , , , , , ,

24 Ocak 2011 Pazartesi

Her Güne Bir Yemek...


Yemek kitaplarını severim. Daha doğrusu yemek ile ilgili tarif, yazı, hikaye ne varsa aşığım.

Tijen İnaltong'un Her Güne Bir Yemek kitabını beğendim demem yetersiz. Çünkü dünya mutfaklarından, ülkemizden, farklı mezheplerden ve dinlerden birçok tarif hikayesi ile derlenmiş, toparlanmış, muhteşem resimlerle zenginleştirilmiş.

Al eline kitap olarak oku. Ağustos ayına geldim bile, yılı bitireceğim, azimliyim.

Kendinize ya da sevdiklerinize hediye almak isterseniz daha iyi bir hediye düşünemiyorum.

Kitap kapağı ansiklopedi benzeri gayet kaliteli ve dayanıklı bir cilt malzemesinden, kitabın sayfaları da gayet kalın bir kağıttan yapılmış. Uzun uzun yıllar mutfağımda benimle olacak. Sevdiklerim Tijen'in çok emek sarfederek hazırladığı tarifleri benim aracılığım ile tadacaklar. Hayali bile güzel.

Dün damla sakızlı, lorlu kurabiyeyi denedim. Sanıyorum becerdim, fena olmadı. Çok hayal ettiğim gibi olmadı ama yine de yenecek gibi olduğundan ikram ettim evdekilere :)

Pişirmek, yemek, yedirmek kadar güzel eylem var mıdır? Vardır tabii ki ama benim için en güzelidir.

Güzel sofralarımız, güzel misafirlerimiz, güzel yemeklerimiz, ağız tadımız, bolluk ve bereketimiz daim olsun.

Etiketler: , , , , ,

5 Ocak 2011 Çarşamba

İlla ki sağlık olsun...


Sabah sabah sağolsun arkadaşım Nilgül göndermiş Can Yücel'in bu güzel yazısını. Öyle iyi geldi ki paylaşmak istedim.

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama. Yarım saat erkene kurulsun saatin. Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin.

Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al, derin derin. Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin.

Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart. Çek kızarmış ekmek kokusunu içine. Bak güzelim kahvaltının keyfine..

Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.

Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.

Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla.

Ohhh şöyle bir hafifle.

Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de.

Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık. Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa. Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak. Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al.

Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara, hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor. Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.

Günün güzeldi değil mi?

Akşamın da güzel olsun. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illa ki kumaş örtü olsun. Saklama tabakları, bardakları misafire! Sizden ala misafir mi var bu dünyada? Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, şöyle keyfe keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının.

Gece evinde, dostların olsun.

Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun.

Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

Can Yücel

Etiketler: , ,

30 Aralık 2010 Perşembe

1...



Bu kitabı Konya seyahati sırasında arkadaşım Zeynep'ten öğrendim. Kendisi okuyordu ve çok beğendiğini söylemişti.

Gel zaman, git zaman düşündüm. Oysa ki kitabı hemen almış olmam gerekirdi okumak için.

Bu sabah geldiğimde masamda gördüğüm ilk şeydi Aşkın Gözyaşları. İş arkadaşım Gözde okumuş ve bana bırakmış sağolsun isteğim üzerine.

Bugün itibariyle öğle tatilinde başladım ve keşke vakit olsa da okumaya devam edebilsem diye içimden geçirdim hala geçiriyorum gerçi.

Başladım ve önsözden sonra; "Her şey insanoğluna feda iken,insanoğlu ise kendine cefa olmuştur." cümlesini gördüm.

Evet evrende herşey bize sınırsız olarak sunulduğu halde biz zihinlerimizin sınırlarını kaldıramadığımızdan hem istiyoruz hem de ulaşamıyoruz. Sonra şikayet ediyoruz. Dillere "çok istersem olmaz" cümlesini pelesenk ediyoruz. Yazık.

Diyorum ki; 2011'den itibaren ve sonrasında bütünün ve bizim hayrımıza olan, zihnimizin tüm sınırları kalksın ve ihtiyacımız olan herşeye kolaylıkla ulaşıp, tüm ihtiyaçlarımızı kolaylıkla karşılayalım.

Aşk her anımızda olsun. Baktığımız, gördüğümüz, söylediğimiz, duyduğumuz, hissettiğimiz, verdiğimiz, aldığımız, istediğimiz, gittiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz, karşılaştığımız herşeyde, heryerde AŞK olsun.

Etiketler: , , , ,

21 Aralık 2010 Salı

10...

Kaldı 10 gün.

Pazartesi 1, Salı 1, Çarşamba 2, Perşembe 2, Cuma 2, Cumartesi 1, Pazar 1 = 10 gün

Ben 10'dan geriye saymaya başladım. Hediyeleri düşünüyorum, kişileri belirliyorum, biraz biraz heyecan başladı artık.

Hediye dedim diye tipik alışveriş tutkunu, her gördüğünü alan biri sanmayın beni. Çalıştığım ekip arkadaşlarımla yöneticimize, yöneticimizde tüm ekibe küçük hediyeler alır-veririz.

Eğer sizde farklı bir yılbaşı hediyesi vermek isterseniz Tijen İnaltong'un muhteşem, insanın denedikçe diğerlerini de aynı gün yapmak istediği yemek kitaplarını içtenlikle öneririm.

Kolay yoldan ulaşmak için yukarıdaki resme bir tık.

Her anın sunduğu hediyelerini görebilmek, içtenlikle kabul edebilmek dileğiyle.

Etiketler: , , ,

17 Kasım 2010 Çarşamba

Happily Ever After-Bebek...



İlk kez 10 Kasım'da gidip, tanışma imkanı buldum bu şirin yerle.

Bir arkadaşımın yaşgününü kutlamak için bir başka arkadaşımın tavsiyesi ile gittik.

İyi ki gitmişiz. Yemekler, sunum, servis, şarap herşey, herşey harikaydı.

Gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Mutlaka gidin, görün, tadın.

Birlikte yemek yediğin, sohbet ettiğin insanlar güzelleştiriyor halbuki bu yerleri diye düşünmüşümdür her zaman. Hala da aynı fikirdeyim kendimle :)

Eğer aynı dili konuştuğun, yüzüne baktığında aynı anlamı çıkardığın, ne düşünür diye endişelenmeden rahatça konuştuğun, senin yerine de yapılan seçimlerden zevk aldığın, gülmeyi bilen, kadehleri yanaklarından öpüştüren ve iyi dileklerde bulunan sevdiklerin varsa her yer güzeldir.

Bu konuda dünyanın en şanslı insanlarındanım. Tüm arkadaşlarım, dostlarım, yakınlarım muhteşem insanlardır.

Kalbimde birsürü odacık ve her birinde de sevdiklerim vardır. Herbiri özeldir, herkesin yeri ayrıdır hayatımda ve dilerim ki kendileri de mutludur kalbimdeki odacıklarında onlara verdiğim yerden, değerden.

Hal böyle olunca her an bir kutlama yapmak, hep sevdikleriyle beraber olmak istiyor insan.

Bende istiyorum, hep istiyorum.

Etiketler: , , , ,

29 Haziran 2010 Salı

Çok istersen...



Çok istersen olur bilirim.

Bazen benim istediğim zamanla olduğu zaman uyuşmaz ama olsun.

Yıllardır bu çay tabaklarını arkadaşım Nihal'den istiyordum. Sağolsun o da hep vermeye niyetliydi fakat bir şekilde hep unutuyordu.

Geçen gün kendisini ziyaret ettiğimde tekrar hatırlattım.Hemen yerinden kalktı ve paketledi. Artık bendeler.

Bu arada işin enteresan tarafı çok istediğimi bilen başka bir arkadaşım geçen sene Çeşme'ye gittiğinde bu tabaklara benzediğini hatırladığım bir düzine hediye etmişti.

Nihal'den gelenlerle Melisa'dan gelenler bu pazar günü buluşunca bir baktım ki aynılar.

Nasıl mutluyum. 18 tane aynı çay tabağına sahibim şu anda.

Herkese, her şeye teşekkürler.

Etiketler: , , ,