2 Mart 2013 Cumartesi

Düğümlere Üfleyen Kadınlar




Etiketler: , ,

1 Mart 2013 Cuma

Düğümlere Üfleyen Kadınlar


Etiketler: , ,

26 Kasım 2012 Pazartesi

Sihirli Takılar...

Dönem dönem farklı elişleri yapmışlığım vardır.

Goblen, örgü, takı v.s.

Beni hem dinlendiriyor hem de yakınlarıma hediye edince mutlu oluyorlar.

Son dönemde makrome bileklik yapmaya başladım.

Güzel talepler gelince bir blog açıp satmaya karar verdim.

Şu anda ağırlıklı olarak makrome bileklik yapıyorum. Gelecek günlerde çeşit artacak.

Bir göz atıp fikrinizi söylerseniz çok sevinirim.

Sevgiler...

www.sihirlitakilar.blogspot.com

Etiketler: , ,

16 Eylül 2012 Pazar

Türkiye'nin Canı...

Anadolu Sincabı, Karakulak, Akkuyruklu Kartal, Boz Ayı, Peçeli Baykuş, Ulu Geyik ve daha niceleri. 134 türün nesli tehlike altında. Sadece CAN yazıp, 8486'ya mesaj atıp, 5 TL'lık bağışla bu yokoluşa dur diyerek, korunmalarına destek verin.

Etiketler: , , , , , ,

5 Eylül 2012 Çarşamba

Bir Ada Hikayesi 4-Yaşar Kemal...

Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum.

Ben sabırsız bir kişi olarak heyecanla Çıplak Deniz, Çıplak Ada" yı bekliyorum. Gözüm, kulağım hep açık. Çıktığı an almam ve okumam lazım.

Sonbahar dediler çıkış tarihi için. Kesin bir tarih vermiyor Yapı Kredi Yayınları.

Sürekli arama motorlarına yazıp yeni bir haber, tarih var mı diye bakıyorum.

Aslında isteğim 1.ciltten itibaren baştan okumak, hatırlamak. İyi fikir.

Okumadıysanız mutlaka alın, okuyun. Hayran kalacaksınız.

Yaşar Kemal benim için betimleme ustasıdır. Hep derim, çiçeğin kokusu burnumda, yeldeğirmeninde uçuşan un tozları gözümün önünde, aşklar, sevdalar kalbimdedir.

Tüm kitaplarını okudum. Arşivledim.

Seviyorum seni Yaşar Kemal. İyi ki benim yaşadığım zamanlarda yaşıyorsun ve ürettiklerine şahit oluyorum.

Çok şükür, çok şükür...

Kitaplar neyi anlatıyor derseniz alttaki linklere tık.


1- Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana


2- Karıncanın Su İçtiği


3- Tanyeri Horozları

Etiketler: , ,

20 Nisan 2012 Cuma

Yolculuk...


Korku, kaygı ya da stres içinizi kemiriyorsa, hiçbir şey yapamadan donakalıyor ya da etkili ve net davranışlar sergilemiyorsanız, duygusal karmaşadan kurtulamıyor ya da geçmişe takılıp kalıyorsanız, bunalımdaysanız; amaçsız, boşlukta hissediyor ya da hayattan tat alamıyorsanız.

Önemli bir hastalıkla mücadele ediyorsanız ya da kronik hale gelmiş fiziksel bir rahatsızlığınız varsa

YOLCULUĞA HAZIRSINIZ!*

On yıl kadar önce Brandon Bays’in karnında kanserli bir tümör teşhis edilir; basket topu büyüklüğünde ve iç kanamaya sebep olan bir tümör. Doktor, acilen ameliyata almak ister. Ancak alternatif sağaltım ve bireysel gelişim konularına yıllarını vermiş olan yazar ameliyata yanaşmaz; doktorunu ameliyatı ötelemeye ikna eder ama tek koşulla; bildiği doğal yollardan tümörü küçültmeyi başarırsa. Gevşeme tekniklerini ve homeopatik tıbbı iyi tanıyan Bays hemen işe koyulur; beslenme düzeninde radikal bir değişime gider; fiziksel ve duygusal çeşitli terapilere başlar.

Mucizevi bir şekilde birkaç hafta içinde tümör yok olur. Bu inanılmaz iyileşme Brandon Bays’i kendi duygusal ve bedensel şifa yolculuğunu başkalarına da öğretip uygulamaya teşvik eder.

Tüm deneyimlerini güzel bir çalışma olarak hazırlamış Brandon Bays ve güzel bir şekilde de anlamamızı kolayca sağlayacak bir bölümde toplamış.

Kitap bence üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde duygusal olarak yapılacaklar, ikinci bölümde fiziksel olarak yapılacakları anlatmış. Üçüncü bölümde ise artık çalışma aşamasına geçebileceğimiz için "kamp ateşi" dediğim adımları anlatmış.

Yıllar önce arkadaşım Hale sağolsun ben bu kitabı bilmezken bir duygusal arınma çalışmasında bu çalışmayı yapmıştı. İnanılmaz işe yaramıştı, çok etkilenmiştim.

Aradan o kadar zaman geçmiş, ben kitabı başka bir vesile ile hatırladım ve okudum. Şiddetle tavsiye ediyorum. Çok içten, çok yalın, çok gerçek ve tüm adımlar uygulanabilir.

Sevgiler, iyi yolculuklar.

Etiketler: , , ,

1 Mart 2012 Perşembe

Yekta Kopan'ı sevmek.




Televizyonda izlemek dışında bilmezdim Yekta Kopan'ı. Şimdi de bildiğim anlamına gelmiyor tabii ki.

Kitaplarına yeni merak sardım, son kitabı hariç hepsini okudum.

Yarın sırada "Kediler Güzel Uyanır" var. "İçimde Kim Var" bugün bitti.

Hani karın yağdığına, trafik çilesinin günden güne artmasına sevinir oldum. Yolculuk uzun sürüyor ve ben yollarda alabildiğine Yekta Kopan'ın yazdıklarını okuyorum.

Şu ana kadar en çok "İçimde Kim Var" romanını beğendim. Beğenmek ne kelime hayran kaldım. Niye bu kadar geç kaldım diye hayıflanıyorum bir taraftan bir taraftan da "olsun bu kitabı ben daha sonra yine okurum" diyorum.

Tüm içtenliğimle tavsiye ediyorum. Farklı bir kurgusu var kitabın. Orson Welles-Yurttaş Kane filmi üzerinden birçok karakterin hayatları ve o karakterlerin kesişmesi benim anladığım.

Şarkılar var, güzel sözler var ve en çok en çok Yurttaş Kane filminden kesitler var. Fakat gözümüze sokmadan.

Şu anda bir isteğim de filmi izlemek. Umarım kolaylıkla bulabilirim. 1941 yapımı bir film olduğunu anlatıyor kitabın bir yerinde. Fakat sinema sektöründe farklı, çığır açan bir yapım olduğunun da altını çiziyor. Nasıl merak etmem?

Uzun lafın kısası Yekta Kopan'ı hem izlemeyi hem de artık okumayı seviyorum. Sağolsun-varolsun.

Sevgiler.

Etiketler: , , , ,

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Gülmek...



Gülmeden ölmemek için, mutluluğa kavuşmayı beklemeden gülünüz.

La Bruyere

Jean de La BruyèreVikipedi

Jean de La BruyèreJean de La Bruyère, (d.16 Ağustos 1645 Paris, ö. 10 Mayıs 1696 Versailles) Fransız yazarı ve ahlakçısı.

Paris şehri gelirlerinin kontrol memurunun oğlu olan La Bruyère, hukuk öğrenimi yaptı. Sonra maliye işlerinde çalıştı. 1693'te Akademiye üye oldu. Toplum hayatını esaslı şekilde işleyerek, hayatı ve insanların karakterini tasvir etmesi ile tanındı. 1696'da Versailles'da öldü.

Fransız klasik şairlerinden olan La Bruyère, en ünlü eseri Caractères'i (Karakterler) 1687'de yazdı. Karakterler'inin ilgi çekici yanı, tam bir değişme halinde bulunan toplumun başarılı bir tasvirini yapmasıdır. Bu eserde, o zamana kadar hakim olan ahlaki ve dini geleneklerin gitmesi; yerine yüksek memurların, yeni örf ve adetlerinin gelmesi ve iş adamlarının itibar ve kudretinin artması gibi konular işlenmiştir.

Etiketler: ,

29 Haziran 2011 Çarşamba

Cunda'ya aşığım... Niye olduğumu da biliyorum...

Kaplumbağa Hızında Hayat ... Cunda

Burada hayat yavaş akar.

Kimsenin acelesi yoktur.

Trafik yoktur. 13.00’teki randevun için evden 12.55’te çıkarsın.

Sinirli insanlar yoktur.

Gülümseyen insanlar vardır.

Telaşlı insanlar yoktur. Sakin insanlar vardır.

Hırslı insanlar yoktur. Yetinen insanlar vardır.

İnsanı da, kedileri de, musluktan akan suyu da miskindir buranın. Ağır ağır, tane tane.

Pazarda dolaşırken, hiçbir şey almadan karnını doyurabilirsin burada. Herkes ikram eder malından, geri çevirirsen de darılır. Bademciden badem yersin, kirazcı eline tutuşturur, peynirci senin için kestiği dilimle peşinden koşar “Almasan da tat” diye…

Burada üç öğün ot vardır, bildiğin ot. Ottan mücver yaparlar, ottan börek yaparlar, üzerine yoğurt döküp sıcak yemek yaparlar. Bildiğin enginarı çiğ çiğ dilimler meze yaparlar. Kırmızı biberin içine peynir doldurup dolma yaparlar. Her türlü yapılış şeklini bildiğini sandığın patlıcanın içini oyup envai çeşit peynir ve otla doldurup güveç kabında “gondol” yaparlar mesela. Senin kahvaltıda yediğin lor peynirinin üzerine vişne reçeli dökerler, olur sana tatlı. Burada her yiyeceğin kullanım alanı geniştir. Tek sınır hayal gücüdür.

Burada el yakan hesaplar yoktur, seçmesini bilmek vardır. Eh, o da zamanla. Turist gider “duyduğu” yere, buralı gider “bildiği” yere. Ayaküstü 20 liraya iki kişi tıka basa doymak vardır. Hem de otun da, balığın da en tazesiyle.

“Ayna” vardır burada, yeme-içme-oturma yeri. Ev yapımı likörler, zeytinyağlılar, uçuşan turkuaz perdeler, ahşap masalar, taze çiçek kokusu çağırır. Bir limonata isteyip saatlerce oturabilirsin, kimse bir şey demez. Etrafında dolanmaz. “Masa dolacak” demez. Bu küçük cennetin sahibi, İstanbul’dan arınmış, yeni bir hayat kurmuş anne kıza imrenerek bakarsın, iç geçirerek. Belki de bu yüzden “Ayna”dır adı, senin hayalini sana yansıttıkları için.

Burada öyle çantana sarılıp oturmazsın. Çantanı, eşyalarını pastaneye emanet edip çarşı pazar gezmeye de gidebilirsin pekala. Bankamatikten para çekerken, çantanı arkandaki bankta bırakıp işini görebilirsin de hatta.

Taş Kahve’de Mehmet Abi siz istemeden kahve getirir, canı öyle istedi diye. Peynirin, salatan eksik mi geldi gözüne? Söyle hemen getirirler, hesaba eklemeden. Ya da “Balığın tadı biraz acı geldi” de laf arasında, almaz parasını. Kurabiye mi alıyorsun? Yolluk verirler bir de yanına, yiye yiye gez diye. Burada gönülle yapılır her şey.

Hayat küçüktür burada. Marka filan bilmezler. Herkes ya Kordon’dan alır kıyafetini ya da Garaj’dan. ABD’ye gelinlik provasına gitmezler. Düğün zamanları uğradıkları en pahalı mağazaları “SOYKARA” da gece elbisesi 80 lira. Kimse kimseyle yarışmaz, istediklerini giyer, yer, içerler. Kimse kimseyi süzmez çünkü. İstanbullular dışında.

Sokaklar egzost değil, sakız kokar burada. Sahil boyu sıra sıra, itiş kakış kafeler de yoktur. Onun yerine Konfor, İstikbal, Leyla Güzellik Salonu, Mahmutpaşalı Ayakkabıcısı gibi yerler vardır, denize sıfır. O kadar çoktur deniz çünkü. Öbür türlüsünü de bilmezler zaten. Sen şimdi kalkıp Pazar günleri 15 cm deniz göreceksin diye saatlerce Hisarüstü yollarında perişan olup, üstüne kazıklanıp buna da “Pazar keyfi” dediğini anlatsan, gülerler.

Burada herkes kendi işini yapar. Pideci vardır, zeytinci vardır, peynirci vardır, doncu vardır, dondurmacı vardır, çeyizci vardır. Herkes kendi küçük krallığının başındadır. Çikolatacının camında “Djare çikolata satılır” yazar. O yanlışı da bir tek İstanbullu görür zaten. “Kız isteme çikolatası satılır” yazar bir diğerinde, insanlar önünde sıra halinde.

Kavga yoktur burada, bir futbol maçı ya da merdiven önünde kadın erkek taze bakla ayıklayacak olmak yeter hepsini buluşturmaya.

Burada dolmuşlar illa dolunca kalkmaz, şoför beklemekten sıkılınca kalkar. Dolmuş şoförleri “Kim vermedi parasını?!” diye kükremez, “Bozuk yoksa sonra verirsin” der, bir daha görüp görmeyeceğini bilmeden. İnerken “Güle güleyiiin!” diye uğurlar bir de.

Burada Baykal’ın kasetini, iktidar kavgasını, en son mekanları, filmleri bilmezler. Sizin o şaşaalı gündeminiz bir hiçtir burada, onların gündemine uyarsın. Kiraz ne kadar olmuş, deniz bu yaz soğukmuş, rüzgar kalmış, deniz direklemiş, papalina bu sene azmış… Hem de o kadar çabuk uyarsın ki bu kaplumbağa hızında hayata, kendine şaşarsın.

Gel gör ki, sen ne kadar kaynaşmaya çalışırsan çalış, iki günde oralı olmaya alış, her halinle İstanbulluğunu belli edersin. Anlarlar. Tuz isteyişinden anlarlar, parayı uzatışından anlarlar, kılığından kıyafetinden anlarlar, bakışından anlarlar, yorgunluğundan anlarlar, kaprisinden anlarlar ve sorarlar: “Memleket nere?”

“İstanbul” dersin, “Olsun!” derler. Senden önce üzülürler sana.

Hayatın daha fazla para kazanınca, daha hırslanınca, daha pahalı bir arabaya sahip olunca, daha büyük evlerde yaşayınca, terfi edince, 90-60-90 olunca, herkesten daha hızlı koşunca, kendini çok önemli sanınca, daha çok tüketip daha çok çalışınca, “o ayakkabı”yı alınca, o kadınla/adamla beraber olunca daha güzel olduğunu sananları silkeler burası.

Sadece bir “Olsun!”la…

Bu makale Habertürk yazarı Hande Köseoğlu tarafından kaleme alınmış, Cunda hakkında yazılan en nitelikli makalelerden biridir.

http://www.cunda.gen.tr/Bolgesi/KonuDetay.asp?id=266







Fotoğraflar : 10.09.2005
Talaakar

Etiketler: , , , ,

24 Haziran 2011 Cuma

Kung Fu Panda 2


Dün akşam yeğenim ile birlikte Kung Fu Panda 2 çizgi filmini izledik. Önemli şahsiyettir kendileri. Bu sinemada ikinci çizgi film izleyişimiz.

Çocuklar herhalde bir uyurken bir de çizgi film izlerken çok tatlılar :)

Kung Fu Panda 2 ilki gibi hem eğlenceli hem de öğretici. İzlemek için yaşın bir önemi yok. Herkes kendince bir şeyler bulabilir.


3. filmin konusu bence şimdiden belli. Baba oğlu pandanın yaşadığını öğrendi. Oğlu panda onunla buluşmak için çabalayacak.

Çocukların bol olduğu bir seansı seçerek, izleyin, izletin.

Etiketler: , ,

23 Haziran 2011 Perşembe

Doğanın mucizeleri...


Doğanın mucizeleri hiç eskimiyordu. Doğa her zaman yeniydi. Bu sabah gibi, bu rüzgar gibi, şu köpükler gibi. Doğaya ilişkin, kanıksadığımızı sandığımız en tanıdık imgeler bile her an yepyeni bir mucizeyle yenilenebilir, yepyeni bir görünüş, derinlik ve anlam kazanır; her şey birdenbire yerkürenin var olduğu ilk günkü kadar taze ve kullanılmamış oluverirdi. Doğa hiç bıkkınlık vermiyor, hiç usandırmıyor, her seferinde şaşırtmayı sürdürüyordu.

Murathan Mungan
Şairin Romanı
Sf.10
Bölüm 1-Koku

Etiketler: , , ,

21 Haziran 2011 Salı

Gerçek...


Gözlerini kamaştıran renkli camları kır da öyle bak ki, gözüne çarpanın ne olduğunu anlayabilesin.

Mevlana Celaleddin-i Belhi Rumi

Eser: Berna Terziahmetoğlu
http://www.kathre.com/

Etiketler: , , , , , ,

20 Haziran 2011 Pazartesi

Kapı ağzında...


Kahvede, kapı ağzındaki masalardan birine oturmuş, kapı her açıldığında içeri dolan soğuktan sanki gelen kişi sorumluymuşçasına, her yeni girenin yüzüne kötü kötü bakıp burnundan soluyordu.

İnsanın kendine kızgın olduğu zamanlarda, kendi dışında bir düşman yaratmak, öfkesini ona boşaltmak ihtiyacı duyduğunu bilen adamlardandı. Ya usulca kapıyı örtüp bir köşeye çekilecek ya da bu oyuna katılıp istediğini verecekti.

Bir an durup hangisini seçmek istediğini tarttı içinde ve onu uyguladı.

Kibrit Çöpleri
Metis Yayınları
Şubat 2011


Her gün ilaç niyetine bir tane okuyorum bitmesin diye.

Hayatımın yarısından fazlası onunla geçti. Tekrar tekrar okudum romanlarını, şiirlerini... Hala da okuyorum ve her seferinde daha farklı algılıyor ve seviyorum.

Henüz tanışmadıysanız tam vaktidir derim. Hadi bir merhaba deyin Murathan Mungan'a!

Merhaba

Etiketler: , , , , ,

17 Haziran 2011 Cuma

Günde 1 resim...

Harika bir site keşfettim:

http://gunde1resim.com/

Benim resim bilgim öyle engin değildir maalesef.

Fakat severim, en bilindikleri bilirim, tüm ressamlara da hayranlığım sonsuzdur.

Bugünlerde her gün bu siteyi takip, site sahibini de takdir eder oldum.

İstiyorum ki herkes bilsin, takip etsin, bilgisini arttırsın ve her gün gözlerine şahane görüntülerle bayram ettirsin.

Özellikle arşiv sayfası muhteşem. Tüm resimleri küçük halleri ile toplu olarak görebiliyoruz. Öyle güzel dizayn edilmiş yani.

Lafı daha fazla uzatmadan sizi site ile başbaşa bırakıyorum ve gönlünüzce bir haftasonu diliyorum.

Etiketler: , , , ,

12 Haziran 2011 Pazar

Lüfer, hamsi, kalkan... Kader anı 21 Haziran!



Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

Etiketler: , , , ,

21 Nisan 2011 Perşembe

Sofyalı...


15 Nisan cuma akşamı yakın bir arkadaşımın nice zaman sonra gelen terfisini kutlamak için buluşup gittik Sofyalı'ya.

Yeni sahipleri de yakın bir arkadaşım ile eşi. Onlara da sürpriz yapmak istediğimden yemek için orayı seçtim.


62 çeşit mezeyi dönüşümlü olarak günlere bölerek sunduklarından en sevdiğim mezesi olan otlu peynir o gün yoktu.

Her ne kadar hiç değişiklik yapmadıklarını söyleselerde bana biraz değişmiş gibi geldi.

Fakat sohbet, arkadaşlar, yemek, rakı birleşince güzel bir akşam oldu.

Kesinlikle rezervasyon gerekiyor, fiyatlar makul. Biz arkadaş ikramlarından bolca nasibimizi aldığımız için çok uygun bir hesap ödedik.

Asmalımescit olsun ama neresi olsun derseniz Sofyalı derim...

Etiketler: , , ,

11 Nisan 2011 Pazartesi

Cunda Balıkçısı...


8 Nisan Cuma akşamı işyerinden arkadaşlarımla gittim tekrar Cunda Balıkçısı'na.

Geçen yıl yaşgünümde çocukluk arkadaşım Ebru ile gitmiştik ilk kez çok beğenmiştim. Her şey aynı lezzette fakat ilgi artmış.

Bildiğim kadarı ile tüm malzemeler Cunda'dan geliyor o nedenle nefis. Fiyatlar oldukça makul. Tüm grup memnun kaldı. Bahçe, giriş kat ve girişin üstü olarak bayağı geniş bir alanı var.

Mezeleri girişte seçiyor, masaya yerleşiyor ve ilk dakikadan itibaren keyif almaya başlıyorsunuz.

Ulaşım kolay. Bostancı Deniz Otobüsü iskelesinin karşısında.

Haftasonuna güzel bir başlangıç yapayım derseniz cuma akşamı için biçilmiş kaftan.

Etiketler: , , ,

26 Ocak 2011 Çarşamba

Lor peyniri...

Geçen hafta arkadaşım Sabine konuşmamız üzerine Varan marka Kelle Loru olarak bilinen bir lor peyniri getirdi. Peynir demek haksızlık olur, kaymak.

Lor peynirini isteme sebebim Sakızlı Lorlu Kurabiye denememdi. Fakat kurabiye benden kaynaklı da olabilir tam bir hayal kırıklığı oldu. Ne damla sakızı ne de lor peyniri asla hissedilmiyordu. Ev hanımlarının Aysonu Kurabiyesi dedikleri kurabiye ile aynı taddaydı.

Neyse kurabiye bir daha denenmeyecek ama peynir her zaman yenilecek.

Seven herkese gönül rahatlığı ile tavsiye ederim.

Bilgi için:

http://www.varankonaklama.com/



Peynir; Uygarlığın Simgesiydi Sofraların Vazgeçilmezi Oldu

Tarihi Mezopotamya’ya dayanan, geçmişte masallara, hikayelere ve şiirlere konu olan peynir, bugün dünya mutfağının vazgeçilmezleri arasındadır. Uygarlığın ve asaletin simgesi olan peynir, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin yayladan kışlaya gittiği dönemlerde, geride bıraktığı mallarına göz kulak olan Bilecik tekfuruna teşekkür için gönderdiği değerli hediyelerin başında geliyordu.

Ülkelerin kültür zenginliğinin bir parçası olan peynirin yüzlerce çeşidi olmakla birlikte işleniş biçimi ele alındığında dünyada sadece 18-20 çeşit peynir bulunmaktadır. Peynirde önemli olan ekolojik ürün farklılığı ve yöresel ustalıkların katkılarıyla çeşitlendirilmesidir. Anadolu, görkemli kültürel geçmişi ve bereketiyle pek çok üründe olduğu gibi yöresel peynirde de oldukça zengin bir ülkedir. Türkiye’de hemen hemen her yörede birbirinden farklı lezzetlere sahip peynir üretilmektedir. Tadı başka kokusu başka bin bir çeşit peynir…

Varan Peynirleri
Varan yöresel peynirleri, Balıkesir Savaştepe’nin köylerinden toplanan sütün ekolojik yöntemle üretildiği yüzde yüz doğal peynirlerdir. Varan Peynir’in eşsiz lezzeti tamamen doğal otlarla beslenen hayvanların katkısız sütünün enfes tadı ve kokusunun peynirde buluşmasından gelmektedir. Varan Yiyecek İçecek mola merkezlerinde Varan markası adı altında dil, taze kaşar, eski kaşar, mihaliç, tulum, sepet, füme çerkez, abazha ve örgü olmak üzere 9 çeşit yöresel peynirin seyahat severlerin beğenisine sunulmaktadır.

Etiketler: , , , , , ,

25 Ocak 2011 Salı

Ayı Yogi...



22 Ocak 2011 cumartesi günü yeğenim ile birlikte Ayı Yogi filmini izlemek için Capitol AVM'nin sinemasına gittik.

İlk kez yalnız başıma bir çocukla çizgi film izleyecektim. Daha önce izlediklerimin hepsine çocukların anneleri eşlik etmişti. Neyse ki zorlanmadım. Zaten bir gün öncesinden kardeşime başıma neler gelebilir diye sormuştum. Mısır almam halinde sakince filmin sonuna kadar oturacağını söylemişti. Pek sakin oturdu sayılmaz gerçi ama tüm çocukların aynı şeyleri yaptığını görünce normal bir tepki olduğuna kanaat getirdim.

3 boyutlu çekilen, gerçek oyuncularla bilgisayar animasyonunu biraraya getiren Ayı Yogi herkesin en sevdiği piknik sepeti hırsızı ayıyı yepyeni bir macerayla izleyici karşısına çıkarmış.

Kendi çocukluğum geldi aklıma. Şanslı bir çocuktum hem çizgi film hem de oyuncak yönünden.

Ayı Yogi'yi yıllar sonra yeğenim ile birlikte izlemek biraz tuhaf hissettirdi. Çok beğendim ama bizim zamanımızda izlediklerimiz teknoloji olarak daha farklıydı. 3 boyutlu gözlüklerle izlemek belki de farklı hissettirdi. Biz evlerimizde belirli bir saatte her gün buluşmayı beklerken bir heyecan yaşardık ve her gün bambaşka bir tad bırakırdı bittikten sonra.

Gidip izlemeli mi derseniz evet derim. Hatta bir çocukla beraber izlemek farklı bir deneyim olacağından böylesini öneririm.

Etiketler: , , ,

19 Ocak 2011 Çarşamba

Sondan Sonra-Duru Tiyatro...


Sondan Sonra

9 Ocak 2011 pazar günü izledim bu oyunu. Oyun başladı, tansiyon tırmandı ve hiç düşmedi. Ne zaman vakit doldu, oyun bitti anlamadım.

Emre Kınay'a büyük haksızlık etmişim bunca zaman. Oyunculuğunu takdir etmek kim ben kim ama hayran kaldım.

Birinci perdenin sonuna doğru ne olduğunu bir şekilde anladım ve sonu öyle oldu. Şimdi bu cümleden ayan-beyan herşey ortada zannetmeyin. Benimki bir his.

Elbette bütün oyunlar izlensin, bilinsin istiyorum o ayrı. Fakat bu oyun mutlaka, mutlaka izlenmeli. Emre Kınay ve Ahu Türkpençe harikalar yaratıyor, bilesiniz. Tiyatroya ulaşım kolay, sahne güzel. Daha ne diyeyim.

Sondan Sonra

YAZAN: Dennis KELLY - ÇEVİREN: Füsun GÜNERSEL - YÖNETEN: Emre KINAY
YÖNETMEN YARDIMCISI: Derya OYANAY SUNGUR - IŞIK TASARIMI: Emrah KESKİN

"Şerden kendimizi korumak zorundayız dediğim için bana faşist diyeceksen hiç durma, de. Ama toplumumuz için tehlikeli olan insanların etrafımızda dolaşmasına biz izin verdik."

Sığınakta iki insan: Mark (Emre KINAY) ile Louise (Ahu TÜRKPENÇE). Korkunç nükleer saldırıda , binalar çökmüş, herkes ölmüş, her yanı radyoaktif toz bulutu kaplamıştır. Mark bu saldırıdan Louise'i binbir güçlükle sığınağa taşır. Mark'ın sığınağında yiyecek, ranza, radyo gibi kısıtlı imkanları vardır. Mark'ın konuşmalarından Louise'e aşık olduğu ve onu delice kıskandığı da anlaşılır. Ayrıca genç adam Louise'i irkilten şeyler söyler: "Bu saldırıyı yapanlar mutlaka sakallıdırlar... Güçlü ve iyi toplumlar dünyadaki zayıf toplumları onların iyiliği için kontrol etmelidir... Biz gücümüzü yeterince iyi kullanmadık. Teröristlere daha katı davranmak şart."

Mark'tan korkan ama onunla birlikte bu sığınakta hayatta kalma mücadelesi veren Louise zor günler yaşar. Acaba dışarısı ne durumdadır? Gerçekten herşey Mark'ın anlattığı gibi midir dışarıda? Oradan kurtulabilecek midir? Dennis Kelly'nin bu çarpıcı oyununda iki temel konu işleniyor: Dünyada özellikle ABD'de 11 Eylül saldırısı ile gelişen terörizm paranoyası ve bu olayla birlikte artan faşizan eğilimler; Güç kullanarak demokrasiye kavuşturma çabası ; ya da bir erkeğin gücünü kullanıp bir kadını elde etme mücadelesi... "İyilik adına gücünü kullanmak toplumsal ya da bireysel süreçte faşizmi yaratır." Sondan Sonra ilk kez 2005'te Londra'da Bush Theatre'da, sonra çeşitli ülkelerde oynandı. Ve halen de bir çok ülkede oynanmaya devam ediyor. Duru Tiyatro kuruluşunun 5. yılında da ülkemizde oynanmamış ya da oynanamamış oyunları repertuvarına alarak "duru" bir tiyatro dili geliştirmeye devam ediyor...İzleyin...

Etiketler: , ,