Kendi Merceğimden
19 Ekim 2015 Pazartesi
22 Haziran 2014 Pazar
Aret Vartanyan
Şu andaki hayatın seni tatmin etmiyorsa bir yerden başlamak zorundasın. Yoksa koşullarına boyun eğip her gün kendinden biraz daha vazgeçeceksin. Her şey bir anda değişmeyecek ama taş taş üstüne koyarak yürüyeceksin. Önce şu soruyu cevapla yaşamında ilk değişmesini istediğin şey ne? Biraz hayal kur. Sonra devam edeceğiz.
Aret Vartanyan
http://www.aretvartanyan.com/
Etiketler: Aret Vartanyan, Başlangıç, Hayat
17 Haziran 2014 Salı
Aydın Boysan iyi ki doğmuş. Bu dünya onsuz çok renksiz olurdu. Ömrüne bereket canım benim.
İşte
Aydın BOYSAN'dan Rakı Adabı:
*
Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmeli.
*
Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır.
*
Bülent Ersoy öyle içiyor diye bir dikişte bir duble rakıyı içmek makbul
değildir.
*
Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazla
yayılması sağlanır.
*
Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür.
*
İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin bir nefes
alınır ki akciğerler de nasibini alsın.
*
Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı
kadehleri masadan kalkmaz.
*
Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti
yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır.
*
Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz. İçilen kahve
fincanında, tabağında sigara söndürülmez.
*
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama)
buz konur. Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı
hem keyfi kaçar.
*
Rakıdan anlayanların, Antalya meyhanelerinde garsonluğa soyunanlara bunu
anlatması gerekir.
*
İçmeye başlamadan önce aperatif bir şeyler yenmelidir. Favori
zeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak, alkolün
genzinize doğru gelmesini engeller.
*
Rakıya buz koymak yanlıştır, Buz rakının içindeki suyla alkolü aynı oranda
etkilemediği için daha seyrek olan alkol üste çıkar. İdeal karışım bozulmuş
olur. En uygunu rakıya soğuk su koymaktır.
*
Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. Hadi bakalım hoşgeldiniz
v.s. falan diye. Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır.
*
Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir. Rakı şalgam
suyuyla içilmez! (taslağa dahi dahil edilmez) Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım,
öyle bir kadehlik keyfim var diyorsanız gidin bira falan için.
*
Şişe numarasının önemi yoktur. Zira ilk damıtılan rakı, 01 numaraya denk
gelmez.
*
Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz. Bağıra çağıra, böğüre öğüre
konuşulmaz. Sakin olmak, efendi takılmak gerek.
*
Önce kendine gel, sonra meyhaneye
Kalender
ol da gir kalenderhaneye,
Bu
yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen
başka bir yere git eğlenmeye.
*
Rakı bardağı boş beklemez.
*
Masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır. Usul, adap bilen en genç
kişinin saki olması adettendir, büyüklere (ki büyüklük kavramı orada anlam
bulur) sakilik yaptırılmaz, bu kişi ev sahibi olsa bile.
*
Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmek
isteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir. Rakı
sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir, bunu
farkettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli ya da izin isteyip kalkıp
gitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayı
terketmeyin. Çünkü rakı masasında tuvalete gitmek için bile zar zor kalkılır,
hoş karşılanmaz.
*
Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetik
hamımefendiler olsa dahi) olmaz. Her nevi ızgara balık (çupra, levrek,
istrongilos) uğurlu yemeği, hususi nihavend ve rast makamından sanat musikisi
eserleri uğurlu namesi, akordeon, keman ve ud da uğurlu çalgısı olan rakının,
uğurlu cl'si 70'dir.
*
Rakı yalnız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindire,
sindire) içilen bir içkidir. Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra
insan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir. Yani hem anlatır hem dinler.
Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem, karşılıklı
konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum, evrensel ve kişisel sorunların
ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle
düşünerek hesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır.
Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir. Buraya katılan hem bu
meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hem de
diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır. Herhangi bir marka rakı içilirken
başka bir markayı övmemek önemlidir, aksi yapıldığında, o an yudumlanan nimete
hakarette bulunulmaktadır, yanlıştır. En büyük mezesi muhabbettir.
*
Muhabbet konusu "bi kız vardı, 5 yıl sevdim, yüzüme bile bakmadı"
gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi, "bu güneş niye hep doğudan
doğuyo, batıdan batıyo?" gibi yarı felsefi konular da olabilir.
*
Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmiş
sarımsaklı zeytinyağı süslemesi. Turşu gibi ekşi mezelerde yine rakının kendine
has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzer anasonla dost olur, buna
misal olarak dağ lahanası turşusu verilebilir.
Yarasın.
Etiketler: Adab, Aydın Boysan, Hayat, İyi ki doğmuş, Keyif, Meyhane, Ömrüne bereket, Rakı, Usul, Üstad
Beni Yakacaklar Senin Yerine
Tek kişilik bir meyhane var içinde. Bektaşi renginde. “Günah benim kime ne!” meşrebinde. Yılda bir, bilemedin iki kere açılıyor bu meyhane. Söylememek lazım değil mi böyle şeyleri. Hem de “içinden geçtiğimiz şu günlerde” hiç böyle şeylerden... Ama “Melanet hırkasını kendim giydim” diyor Muazzez, dinlesene. Evet, Pazartesi sabahı. Evet şimdi. Açılıyor meyhane. Geliyo’ musun?
Kapıda şöyle yazıyor:
“Önce kendine gel sonra meyhaneye
Kalender ol da gir kalenderhaneye
Kalender ol da gir kalenderhaneye
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen başka yere git eğlenmeye”
İçeride Fairuz Derinbulut söylüyor:
“Alıştım artık ben sensizliğime/ Zararı yok alıştım ben hasretine
Seni yakacaklar benim yerime/ Seni tanrı bile affetmeyecek”
Masalardaki herkes yanlış söylüyor şarkıyı:
“Beni yakacaklar senin yerine...”
Bu yüzden toplandık zaten bu meyhaneye. Kalabalık değiliz. Her şey için başkasını suçlayanların ülkesinde her şey için kendini suçlayanlardan ibaret küçük bir kitleyiz. En büyük mutsuzluğu başkalarının mutluluğu olanların yurdunda küçük bir ilçe nüfusu kadarız, “Mutlu olsunlar da düşsünler yakamızdan” diyenlerdeniz.
“Beni yakacaklar senin yerine...”
Kadehi masaya oturduğumuzda bir kere vuruyoruz ve bir köprülü kavşak daha görmeyelim diye birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Hepimizin cebinde hapishaneye 18’inde düşmüş, ömrünü orada geçirsin diye ferman çıkmış şair kızların fotoğrafları var. En güzeli bende. Mizgin. Mizgin’e ne yazacağız onu düşünüyoruz mesela. “Buralar da berbat Mizgin, boşver” mi diyeceğiz? “Hadi or’dan!” diyoruz kendimize. Kendimize hep böyle diyoruz. Böyleyiz. Sebebi var bir kere vurmamızın, ikinci kez vursak o kadeh kırılır, biliyoruz. Dökülür meyler yere...
Bir küfür biliyoruz biz. Kimse bilmiyor o küfrü bu meyhanedekilerden başka. Edene değiyor bıçağının ucu. Başka kimseye bir şey olmuyor. Öyle... Gözlerinin şakaklara en yakın noktası ateş gibi yanıyor edince. Bildin mi? Öyle işte. Bir adamın ismini bağırır ya bir kadın ya da bir adam bir kadının. Geleceğinden emin. İçeriki odaya doğru seslenir. Bir küçük tereddüt bile yoktur sesinde. Soru olarak sormaz o ismi. Çağırır sadece. O kesinkeslik var ya işte, o kendinin farkında bile olmayan müsterih ses. O ses bizim gırtlağımızdan geçmemiş işte. O kadın ya da o adam işte oradaki güvenliğin ne kıymetli olduğunun farkında değil ya, biz o sesin o tınısına bakar kalırız. Nutkumuz tutulur. Bu kadehler bu yüzden doluyor. Sebebi var... Böyle şeyleri de söylememek lazım elbette. Hiçbir gün...
“Geçmişi yad etmede bilmem fayda var mı ki?” diye bir sözü var bir şarkının. Bi’ gelişte gelmez aklına hangisiydi diye. Biz işte o bi’ gelişte gelmeyen şarkıların erbabıyız. Biriktiriyoruz bunları işte eski kibrit kutuları gibi. Yanmazlar ya bir süre sonra... Öyle. Politik olarak ne kadar doğru o kadın. Ne güçlü bir karakter. Ne çukuru var ne yokuşu... Bu adam ne kadar iyi bir baba... Ne yaman bir arkadaş. Ne de güzel gülüyorlar bayram günlerinde! Sahnenin arkasını görmüşüz biz işte. Bu gece herkes bir başına bu meyhanede. Kibrit yanmaz bir süre sonra. Ancak bildiklerimiz kavurur ziyadesiyle. Doğru, fayda yok geçmişi yad etmede...
Bugün günlerden Pazartesi. Sabahın körü. Açılıyor meyhane. Geliyo’ musun? “Evet de!” demek bile gelmiyor içimden. Sen hayır de. Hayır de de git başka meyhanelere git. Eğlenmeye...
Söylenmez değil mi böyle şeyler... Hele “güneşli pazartesilerde”...
http://www.ecetemelkuran.com/kategori/yazilar/52062/ece-temelkuranin-24-subat-2014-tarihli-birgun-yazisi-beni-yakacaklar-senin-yerine
Etiketler: Biz biliyoruz, Ece Temelkuran, Mey, Meyhane, Sebebi var
10 Haziran 2014 Salı
Özlem vardı! Gittin, çoğaldı...
Sinan Eler'e...
34 yaş yetişkin olma zamanlarıdır. Yürümeyi, konuşmayı, koşmayı, yüzmeyi, gülmeyi, dost edinmeyi, okullardan mezun olmayı, birkaç yabancı dil öğrenmeyi, iş hayatını, yorulmayı, terlemeyi, paylaşmayı, sevgili ile yarenlik etmeyi, maçta tezahürat yapmayı, araba kullanmayı, kavga etmeyi, zevklerinin oturmuş olmasını, alışkanlıklar edinmeyi, seyahat etmeyi, farklı ülkeler, şehirler görmeyi, kalp kırmayı, kalbinin kırılmasını, sevdiklerine her geçen gün daha fazla değer vermeyi, fazlalıkları hayatından çıkartmayı, para kazanmayı, kendine ait bir yaşam alanı oluşturmayı bilmek, yapmak için yeterlidir.
Daha fazlası için ise; sevgili ile ortak bir hayat kurmayı, çocuk sahibi olmayı, gördüğün yerleri çoğaltmayı, aile ile daha çok vakit geçirmeyi, iş arkadaşları ile kolkola, omuz omuza olmayı, yetiştirme telaşı yaşamayı, ev değiştirmeyi, hobilerinin çoğaldığı, hayatındakiler ile ilgili anılarının arttığı, farklı şeylere sevinmeyi, üzülmeyi, yaşıtların ile konuşacak daha çok konunun olmasını, çocuklarının arkadaş olduğunu görmeyi, terfi almayı, başarılarının daha çok insanlar tarafından bilindiği, azar, azar kayıplarının olmaya başladığı, saçlarına aklar düştüğü, vücudunun gençlikte olduğu gibi olmadığı, daha fazla hareket lazım dediğin, yeşile, çiçeğe, böceğe ilgi duyduğun, evcil hayvan edindiğin zamanları yaşamak için azdır.
Lakin sen hep bende 28 yaşında kalmışsın nedense. Birlikte olacağımız günlerin geleceğine inancım öyle kuvvetliydi ki! Her gece hayırlı şifan için dua ettiklerimdendin.
Bil ki seni çok seviyorum. Benden yana herşey ama herşey helal olsun canım arkadaşım. Zira herkesle beraber derken boğazım düğümlenecek yine.
Bu arada çok sevdiğin takımın Galatasaray bugün basketbol maçını aldı senin şerefine.
Gittin! Özlem çoğaldı, başetmesi bize kaldı.
Etiketler: Arkadaş, Birliktelik, Gitmek, Hayat, Kayıp, Özlemek, Paylaşmak, Sinan Eler
14 Mayıs 2014 Çarşamba
Madenciden...
Madenciden...
İndim
maden ocağına kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok
Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
Yalanlara artık sabrım yok
Bugün maden ocağına kara elmas diyarına
İnmedik selam olsun sana dost
Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere
Grev grev güneş doğmuş dost
Artık kaybedecek bir şey yok
Yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler
Madenler bizim derler gerekirse ölüm derler
Günü geldi grev derler dost
Artık kaybedecek bir şey yok
Zonguldak
Yerin derinliklerinden geldiler
Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
Ne kadar diplere bastırılsa
O kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
Ağır ağır geldiler
Sonra hergün geldiler artarak geldiler
Kadınları çocukları ve alkışlarıyla
Yoğurt mayalar gibi geldiler
Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
Su gibi ateş gibi
Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
Yeni yollarla tanıştı ayakları
Her gün yeni kabuklar çatladı
Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini
Bir kent oldular sonunda
Ve adını değiştirdiler ülkenin
Şiir: Kemal Özer
Söz-Müzik: Grup Yorum
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok
Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
Yalanlara artık sabrım yok
Bugün maden ocağına kara elmas diyarına
İnmedik selam olsun sana dost
Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere
Grev grev güneş doğmuş dost
Artık kaybedecek bir şey yok
Yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler
Madenler bizim derler gerekirse ölüm derler
Günü geldi grev derler dost
Artık kaybedecek bir şey yok
Zonguldak
Yerin derinliklerinden geldiler
Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
Ne kadar diplere bastırılsa
O kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
Ağır ağır geldiler
Sonra hergün geldiler artarak geldiler
Kadınları çocukları ve alkışlarıyla
Yoğurt mayalar gibi geldiler
Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
Su gibi ateş gibi
Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
Yeni yollarla tanıştı ayakları
Her gün yeni kabuklar çatladı
Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini
Bir kent oldular sonunda
Ve adını değiştirdiler ülkenin
Şiir: Kemal Özer
Söz-Müzik: Grup Yorum
Etiketler: Grup Yorum, Hayat, Madenci, Ölüm
13 Mayıs 2014 Salı
Gezi'de giden canlar... Beklenen ve gelmeyen Adalet...
Biri desin ne olur!
Ne diyeceğiz biz şimdi o annelere?
Evladı gitmiş, adalet yok!
Nasıl tutunacaklar hayata?
Hakikaten biri bir şey desin bana.
Akıl sağlığım için...
Etiketler: Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Gezi Parkı Direnişi, Hasan Ferit Gedik, Hayat, Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı, Ölüm