19 Mayıs 2012 Cumartesi

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı...







Kendi Samsun’unuza çıkma vaktidir!



Bugün bayram... Telefonda bir milletvekili acı acı anlatıyor:



Meclis çatısı altında bile Atatürk’ün adını andığımızda tepki görür hale geldik...



Meclis ki; onun kurduğu Meclis!



Bugün bayram ve iktidarın “resmi tören” kısıtlamasına karşın caddelere, meydanlara gitmeye hazırlanıyorsunuz.



Ya da gidip de döndünüz belki...



“İzmir Marşı”nı söylediniz büyük bir coşkuyla, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” diye...



Gözünüzden yaşlar süzüldü, heyecandan titrediniz...



Onu ve mücadelesini tam kalbinizde hissettiniz...



Ama eğer bu ülkede onun kurduğu Meclis’te, adını anan vekillere tepki gösteriyorsa birileri... Bu cesareti buluyorlarsa kendilerinde... Bu kadar pervasızlaşabiliyorlarsa...



“Diktatör” diyorlarsa televizyon ekranlarından...



“Padişahın emriyle gitti Kurtuluş Savaşı’nı başlatmaya” diye yalan söyleyebiliyorlarsa...



Sırf ona açıkça hakaret edemedikleri için mücadele arkadaşlarını “Faşist” ilan edebiliyorlarsa...



Manevi kızının adının, İstanbul’un Anadolu Yakası’ndaki havaalanından kazınmasını açık açık isteyebiliyor ve kendisini savunma olanağı bulunmayan tüm kahramanlara çamur atabiliyorlarsa...



Büstlerini parçalayıp, resimlerini çöp kutusuna koyabiliyorlarsa...



Söylemediği sözleri söylemiş gibi yutturmaya çalışıyor ve söylediklerini işlerine geldiği gibi çarpıtabiliyorlarsa...



Özene bezene gerçekleştirdiği “devrim”i yozlaştırmaya, devrim yasalarını yok saymaya çalışabiliyorlarsa...



Ve onun yetiştiği asker ocağının sosyal tesislerini, bir 19 Mayıs’tan sadece iki gün önce; sarığa, takkeye, cübbeye, türbana açabiliyorlarsa...



“Kemalizm”le kafa bulup, Kemalistleri gerici ve diktatör olmakla suçlayabiliyorlarsa...



Heykelleri yıkıp ya da içine tükürüp, tiyatroyu özelleştirip, çok sesli müzikle dalga geçebiliyorlarsa...



Onun adını taşıyan Dil ve Tarih Kurumu’na alay eder gibi, onun düşmanlığıyla ün yapmış sözde bilim adamlarını atayabiliyorlarsa...



Fotoğrafının bulunduğu rozetin “namazı bozduğunu” öne sürüp camilere almıyorlarsa...



Kabrini ziyaret eden torunlarının sayısını açıklamaktan bile korkuyorlarsa artık...



Huzuruna gidip saygı duruşunda bulunmayı, “Sap gibi beklemek” olarak nitelendirebiliyorlarsa...



Evinin olduğu orman çiftliğini peşkeş çekebiliyorlarsa ellerini kollarını sallayarak...



Ona Deccal...



Ona veled-i zina...



Ona iblis diyebiliyorlarsa...



Bayramlarını yok edip, her türlü izini silmeye ya da kirletmeye soyunabiliyorlarsa göz göre göre...



Tarihi çarpıtıp adını Çanakkale’den ve hatta Anafartalar’dan silmeye çalışacak kadar densizleşebiliyorlarsa...



Canı kadar sevdiği anasına bile ağızlara alınmayacak sözler edebiliyorlarsa...



Akıllarınca aşağılayıp, küçümseyip küçültebileceklerini sanabiliyorlarsa... Tamam; yine kutlayın 19 Mayıs’ı...



Ama... Kutlarken, bir yandan da sorun kendinize:



Yıllardır susarak, tepkisiz kalarak, hoş görerek, aldırmayarak, umursamayarak; bu cesareti siz vermediniz mi onlara?



Karanlığın üzerine yürüyebildiniz mi onun gibi?



Risk alabildiniz mi?



Mücadele ettiniz mi yoksa hep başkalarından mı beklediniz mücadeleyi?



Şimdi tüm kaleler düştüğünde ve el başta çırılçıplak kaldığınızda meydanlara gidiyor, caddelere akıyorsunuz son umut...



Ve yüreğinizden koparcasına söylüyorsunuz, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” dizelerini...



Yine coşun, marşlar söyleyin, dayanışın, kaynaşın...



Ama üstlenin mücadeleyi artık...



Evet; “şifre” budur:



Mücadeleyi desteklemek değil, üstlenmek...



Siz hep birilerini desteklediniz bugüne kadar; birilerinin arkasında oldunuz, bir şeyler yapmalarını beklediniz...



Üç beş yazara ya da siyasetçiye e-posta atarak, Facebook’ta Atatürk resimlerini paylaşarak, kahramanlık tweet’leri göndererek korunmuyor Cumhuriyet!



Oysa kendi mahallenizde, işinizde, arkadaş çevrenizde ne kadar güçlüsünüz kim bilir?



Ne olur gücünüzün farkına varın ve kendi kişisel “Samsun’unuza” çıkın artık!



Bayramımız kutlu olsun...





Mustafa Mutlu

Gazete Vatan

19.05.2012

Etiketler: , ,

1 Mayıs 2012 Salı

1 Mayıs, 1 Mayıs, İşçinin,Emekçinin Bayramı

Nihayet.

Nihayet.

Bizde de 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlanabilmesi için resmi tatil ilan edildi.

Nihayet.

Çok şükür, çok şükür, bugünleri de gördük, çok şükür.



Saman Sarısı

...

Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren
Melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın
ne de al çeperli elmanın

1961 yaz ortasındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?

Çok şükür, çok şükür
Bugünleri de gördüm
Ölsem gam yemem gayrinin
Resmini yapabilir misin üstad?

yazık yazık Havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin
bir el gördüm Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısına yakın bir duvarın üstünde bir el gördüm
ferah bir türküydü duvar
el okşuyordu duvarı
el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının
on yedi yaşındaydı el ve Mariya'nın memelerini okşuyordu
avucu nasır nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu
yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun
yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan
otuz yaşındaydı el ve Havana'nın 150 kilometre doğusunda
deniz kıyısında bir duvarın üstünde gördüm onu okşuyordu duvarı
sen el yaparsın Abidin bizim ırgatların demircilerin ellerini
Kübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalem
kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan ve okşamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas'ın elini
kocaman bir el
deniz kaplumbağası bir el
ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el
artık bütün sevinçlere inanan bir el
güneşli denizli kutsal bir el
Fidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp yeşerip ballanan umutların eli
1961'de Küba'da çok renkli çok serin ağaçlar gibi evler ve çok rahat evler gibi ağaçlar diken ellerden biri
çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri
mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el
yalansız hürriyetin eli
Fidel'in sıktığı el
ömrünün ilk kurşunkalemiyle ömrünün ilk kaadına hürriyet sözcüğünü yazan el
hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların
balkutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi ve gözleri parlıyor erkeklerinin
ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor
mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
hürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızının
akşam oluyor Paris'te
Notr Dam turuncu bir lamba gibi yanıp söndü ve Paris'in bütün
eski yeni taşları turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
bizim zanaatları düşünüyorum şiirciliği, resimciliği, çalgıcılığı
filan düşünüyorum ve anlıyorum ki
bir ulu ırmak akıyor insan eli ilk mağarayı ilk bizonu çizdiğinden beri
sonra bütün çaylar yeni balıkları yeni su otları yeni tatlarıyla
dökülüyor onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir o'dur.
Paris'te bir kestane ağacı olacak
Paris'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası
İstanbul'dan gelip yerleşmiş Paris'e Boğaz sırtlarından
hala sağ mıdır bilmem sağsa iki yüz yaşında filan olmalı
gidip elini öpmek isterdim
varıp gölgesinde yatmak bu kitabın kaadını yapanlar
yazısını dizenler nakışını basanlar bu kitabı dükkanında
satanlar para verip alanlar alıp da seyredenler bir de
Abidin bir de ben bir de bir saman sarısı, belası başımın.

(Tiren, Varşova-Krakof-Pırağ-
Moskova-Paris-Havana-Moskova
1961)
Nazım Hikmet RAN

Abidin Dino'nun cevaben yazdığı şiir:



Mutluluğun Resmi

Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya...

Abidin DİNO

Etiketler: , ,

15 Kasım 2010 Pazartesi

Ne diyeyim hepimizin bayramı kutlu olsun.

Her günümüz bayram tadında, neşeli, eğlenceli, sevdiklerimizle beraber, bolluk-bereket içinde, huzurlu, mutlu, sağlıklı ve dilediğimiz gibi geçsin.





* Kurban kesin algıladığınız manada değil tabii ki. Sevin, kesmeyin...

Etiketler: